Şualar - page 922

Yoksa, umum insanlar küfr-i mutlaka düşecekler demek
değildir. Çünkü Allah’ı inkâr etmek, kâinatı inkâr etmek
kadar akıldan uzaktır. Umum değil, belki ekser insanlar-
da dahi vukuunu akıl kabul etmez. kâfirler Allah’ı inkâr
etmiyorlar, yalnız sıfâtında hata ediyorlar.
diğer bir tevili şudur ki: kıyamet kopmasının dehşeti-
ni görmemek için, mü’minlerin ruhları bir parça evvel
kabzedilir; kıyamet kâfirlerin başlarında patlar.
BEşiNCiMESELE
rivayette vardır ki: “
Ahirzamanda Deccal gibi bir kı-
sım şahıslar ulûhiyet dava edecekler ve kendilerine secde
ettirecekler.
(1)
(2)
r
ºn
?r
Yn
G *n
G
, bunun bir tevili şudur ki: nasıl ki padişahı
inkâr eden bir bedevî kumandan, kendinde ve başka ku-
mandanlarda, hâkimiyetleri nispetinde birer küçük padi-
şahlık tasavvur eder; aynen öyle de, tabiiyyun ve maddiy-
yun mezhebinin başına geçen o eşhas, kuvvetleri nispe-
tinde kendilerinde bir nevi rububiyet tahayyül ederler ve
raiyetini kendi kuvveti için kendine ve heykellerine ubu-
diyetkârâne serfüru ettirirler, başlarını rükûa getirirler”
demektir.
aLTINCIMESELE
rivayette var ki: “
Fitne-i ahirzaman o kadar dehşetlidir
ki, kimse nefsine hâkim olmaz.
(3)
Bunun için,
ahirzaman:
dünyanın son zama-
nı ve son devresi, dünya hayatı-
nın kıyamete yakın son devresi.
allahü a’lem:
Allah bilir.
bedevî:
çölde ve iptidaî tarzda ya-
şayan, medenî olmayan.
dava:
iddia.
deccal:
kıyamet zamanına yakın
meydana çıkarak fitne ve fesada
sebep olacağı, İslâmî şeairi tahrip
edeceği, tarihte görülmemiş zu-
lümleri nifakla aldatarak yapaca-
ğı hadis-i şeriflerde belirtilmiş ya-
lancı ve zararlı şahıs.
dehşet:
büyük korku hâli, kork-
ma, ürkme.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ekser:
pek çok.
eşhas:
şahıslar, kimseler.
evvel:
önce.
fitne-i ahirzaman:
ahirzaman fit-
nesi.
hâkim:
hükmeden.
hâkimiyet:
hâkim oluş, hükme-
diş, egemenlik.
inkâr:
reddetme, inanmama, ka-
bul ve tasdik etmeme.
kabz:
ruhun Azrail tarafından alın-
ması, ölme.
kâfir:
Allah’ı ve İslâmiyeti inkâr
eden, dinsiz.
kâinat:
evren; yaratılmış olan şey-
lerin tamamı, bütün âlemler.
kıyamet:
bütün kâinatın Allah ta-
rafından tayin edilen bir vakitte
yıkılıp mahvolması.
kumandan:
komutan.
kumandan:
komutan.
küfr-i mutlak:
kayıtsız şartsız kü-
für, mutlak küfür, hiç bir imanî
hükmü, delili, hakikati kabul et-
meme, kesin ve tam bir inkâr.
maddiyyun:
maddenin ezelî ve
ebedî olduğuna, sonradan yaratıl-
mamış bulunduğuna inananlar,
maddeye bağlı kalanlar, madde-
ciler, materyalistler.
mesele:
konu.
mezhep:
ilim ve felsefede takip
edilen yol, meslek, çığır.
mü’min:
iman eden, inanan.
nefis:
kötü vasıfları kendisinde
toplayan, hayırlı işlerden alıkoyan
güç.
nevi:
çeşit, tür.
nispetinde:
oranında, ölçüsünde.
padişah:
hükümdar, sultan.
raiyet:
birisinin idaresine bağlı
olanlar, halk.
rivayet:
Hz. Peygamberden nak-
ledilen hadis.
rububiyet:
Rablık, ilâhlık.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın
temeli ve sebebi olan manevî
varlık.
rükû:
öne doğru eğilme.
secde:
baş eğme, başı yere
koyma.
serfüru:
baş eğme, söz dinle-
me, itaat.
tabiiyyun:
tabiatçılar, mater-
yalistler, tabiata tapanlar.
tahayyül:
hayale getirme, ha-
yalinde canlandırma.
tasavvur:
bir şeyi zihinde şe-
killendirme, tasarlama.
tevil:
yorumlama, yorum.
ubudiyetkârâne:
kul olana ya-
kışır şekilde, kulluğa yakışır
tarzda.
ulûhiyet:
İlâhlık, Allah’ın hâ-
kimiyeti ile kâinattaki her şe-
yi kendisine ibadet ve itaat
ettirmesi.
umum:
bütün.
vuku:
olma, gerçekleşme,
meydana gelme.
1.
Müsned, 3:211, 4:20, 5:372; Hâkim, Müstedrek, 4:508; Kenzü’l-Ummal, 14:310, 312; İbni Kesîr,
Nihayetü’l-Bidayeve’n-Nihaye, 1:125, 126.
2.
En iyi Allah bilir.
3.
Süyutî, Fethu’l-Kebir, 1:315, 2:185, 3:9; Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, 1:266.
B
eŞinci
Ş
ua
| 922 | Şualar
1...,912,913,914,915,916,917,918,919,920,921 923,924,925,926,927,928,929,930,931,932,...1581
Powered by FlippingBook