Şualar - page 809

arkadaşları dairenize çok müteşekkir ve fevkalâde min-
nettar oldular. zaten meselemiz dinî ve ilmî olmasından,
her daireden ve adliye ve zabıtadan evvel diyanet daire-
si alâkadardır. onun için hem denizli’de, hem Afyon’da
en evvel o dairelere müracaat edip şekvamızı oradaki
âlimlere yazdık. Bu mealde bir başlık yazınız.
Said Nursî
{{{
Aziz, Sıddık Kardeşim Re’fet Bey!
kur’ân-ı Azîmüşşan’ın hürmetine ve alâka-i kur’âni-
yenizin hakkına ve nurlar ile yirmi sene zarfında imana
hizmetinizin şerefine, çabuk bu dehşetli, zahiren küçü-
cük, fakat vaziyetimizin nezaketine binaen pek elîm ve
feci ve bizi mahva çalışan gizli münafıklara büyük bir yar-
dım olan birbirinden küsmekten ve baruta ateş atmak
hükmündeki gücenmekten vazgeçiniz ve geçiriniz. Yok-
sa, bir dirhem şahsî hak yüzünden bizlere ve hizmet-i
kur’âniyeye ve imaniyeye yüz batman zarar gelmesi,
şimdilik, ihtimali pek kavidir. sizi kasemle temin ederim
ki, biriniz bana en büyük bir hakaret yapsa ve şahsımın
haysiyetini bütün bütün kırsa, fakat hizmet-i kur’âniye
ve imaniye ve nuriyeden vazgeçmezse, ben onu helâl
ederim, barışırım, gücenmemeye çalışırım. Madem cüz’î
bir yabanîlikten düşmanlarımız istifadeye çalıştıklarını
biliyorsunuz; çabuk barışınız. Manasız, çok zararlı
Şualar | 809 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
ihtimal:
olabilirlik.
ilmî:
ilim ile ilgili, ilme dair.
iman:
inanç, itikat.
istifade:
faydalanma, yararlanma.
kasem:
yemin, and, ahdetme.
kavi:
kuvvetli, güçlü.
Kur’ân-ı azîmüşşan:
şan ve şerefi
yüce olan Kur’ân.
madem:
… -den dolayı, böyle ise.
mahv:
yok etme, ortadan kal-
dırma, bitme.
meal:
mana, anlam, mefhum.
mesele:
önemli konu.
minnettar:
bir iyiliğe karşı teşek-
kür duygusu içinde olan.
münafık:
nifak sokan, ara bozucu;
kalbinde küfrü gizlediği hâlde
Müslüman görünen.
müracaat:
başvurma, danışma.
müteşekkir:
teşekkür eden, iyilik
bilen, iyiliğe karşı teşekkür eden.
nezaket:
naziklik, incelik; dikkat
gerektiren, önem arz eden.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
şahsî:
şahsa, kişiye ait, hususî.
şekva:
şikâyet.
şeref:
onur, haysiyet.
temîn:
güvenlik, emniyet hissi
verme, şüphe ve korkuyu gi-
derme.
vaziyet:
durum.
yabanî:
.
zabıta:
şehir güvenliğini sağla-
makla vazifeli bulunan idare, po-
lis.
zahiren:
görünüşte.
zarfında:
süresince.
adliye:
mahkeme, yargılama
işleriyle uğraşan daire.
alâkadar:
ilgili, ilişkili, müna-
sebetli, bağlı.
alâka-i Kur’âniye:
Kur’ân’a
olan alâka, bağ, ilgi.
âlim:
ilim ile uğraşan, ilim
adamı.
aziz:
muhterem, saygın.
batman:
eski ağırlık ölçülerin-
den olup, iki okka ile sekiz
okka arasında değişen ağırlık
ölçüsü.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
cüz’î:
küçük, az; kıymetsiz,
önemsiz.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
dirhem:
yaklaşık üç grama
denk gelen eski bir ağırlık öl-
çüsü, çok küçük parça (me-
caz).
Diyanet:
diyanet işleri teşki-
lâtı.
elîm:
şiddetli, çok dert ve ke-
der veren.
evvel:
önce.
feci:
elem, keder ve ıztırap ve-
ren, acıklı.
fevkalâde:
olağanüstü.
hakaret:
saygı göstermeme,
alçak görme, aşağılama.
haysiyet:
itibar.
hizmet-i imaniye:
imana ait
hizmet, iman ve Kur’ân haki-
katlerinin ikna edici ve ilmî de-
lillerle anlaşılmasına hizmet
etme.
hizmet-i Kur’âniye:
Kur’ân
hizmeti.
hizmet-i Nuriye:
Nur hizmeti,
Risale-i Nur için çalışma.
hükmünde:
değerinde, ye-
rinde.
hürmet:
riayet, ihtiram, saygı.
1...,799,800,801,802,803,804,805,806,807,808 810,811,812,813,814,815,816,817,818,819,...1581
Powered by FlippingBook