(1)
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ª°r
SÉp
H
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Bu iki nüshanın biri benimdir, biri müdüründür. Başta
benim hattımla yazısı bulunan nüshaya göre müdürün
nüshasını tashih ediniz. Ben bu defa Ayetü’l-kübra’yı mü-
talâa ederken, İkinci Makamını ahire kadar ve ahirdeki
manevî muhavereyi pek çok ehemmiyetli gördüm ve çok
istifade ettim. sizin istifadeniz için biri okusun, biri dinle-
sin. tashihle beraber muattal kalmasınlar; ikişer kardeş-
lerimiz mütalâa etsinler.
Sani yen
: Bana ait onuncu söz ve buradaki mektup-
lar defteri ve saire zayi olmasın ve muattal kalmasın. Ben
nezaretini Ceylan’a bırakmıştım.
Said Nursî
{{{
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ª°r
SÉp
H
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Ben şimdi
Celcelûtiye’
yi okurken,
(2)
m
?p
FBÉ°n
Sn
h m
¿ƒo
f s
ºo
K n
?n
QÉn
Ñn
J u
?n
ëp
H
cümlesinde
Risale-i Kadere
işaret eden yirmi altıncı mertebede,
m
¿ƒo
f s
ºo
K
suresi, kader
sözüyle münasebeti nedir?” kalbime gelmesi anında
Şualar | 819 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
kabullenen.
tashih:
basılacak bir eserin dizgi-
lerini kontrol ederek yanlışları dü-
zeltme.
vesaire:
ve başkaları, bunun gibi-
leri.
zayi:
elden çıkmış, zarar, ziyan.
ahir:
son.
ayetülkübra:
Risale-i Nur’da
7. Şua adlı eser.
aziz:
muhterem, saygın.
Celcelûtiye:
aslı vahiy olan ve
Peygamberimiz Resul-i Ek-
rem’in (a.s.m.) buyurmasıyla
Hz. Ali (r.a.) tarafından nazme-
dilen Süryanîce bedî manasına
gelen bir kasidedir.
ehemmiyetli:
önemli.
hat:
yazı, el yazısı.
istifade:
faydalanma, yarar-
lanma.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
mertebe:
derece, basamak.
muattal:
kullanılamaz olma.
muhavere:
konuşma, sohbet
etme.
münasebet:
ilgi, ilişki, müna-
sebet.
mütalâa:
bir şeyi etraflıca dü-
şünme, tetkik etme.
nezaret:
gözetme, bakma,
kontrol etme.
nüsha:
birbirinin aynı olan su-
retlerin her biri.
saniyen:
ikinci olarak.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
114 bölümden her biri.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
2.
Tebareke, Kalem ve Mearic sureleri hakkı için...
