(1)
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ª°r
SÉp
H
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
evvelâ: re’fet, ethem ve Çalışkanlar ve Burhan gibi
nur naşirlerini tahliye etmeleri gösteriyor ki, nurların in-
tişarı yasak değil ve mahkeme ilişemiyor. Hem, cemiyet-
çilik bulunmadığına bir karar alâmetidir. Hem, meselemi-
zi uzatmada, nurlara nazar-ı dikkati geniş bir dairede celp
etmesinden, onları okumasına bir umumî davet ve resmi
bir ilânat hükmünde, işiten müştakların okumak hevesle-
rini tahrik ettiğinden, sıkıntımızdan, zarardan yüz derece
ziyade bize ve ehl-i imana menfaatlere vesiledir. zaten bu
zamanda en geniş daire-i zeminde, en dehşetli ve küllî bir
hücumda tecavüz eden dalâlet ordularına karşı, böyle
kudsî bir ders, bu suretle atom bombası gibi, inşaallah te-
sirini göstermeye bir işarettir.
Said Nursî
{{{
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ª°r
SÉp
H
Aziz, Sıddık KardeşlerimRe’fet, Mehmed Fey-
zi, Sabri!
Ben şiddetli bir işaret ve manevî bir ihtarla sizin üçü-
nüzden, risale-i nur’un hatırı ve bu bayramın hürmeti ve
eski hukukumuzun hakkı için çok rica ederim ki, dehşetli
yeni bir yaramızın tedavisine çalışınız. Çünkü, gizli
alâmet:
belirti, işaret, iz.
atom:
atom çekirdeklerinin par-
çalanmasından meydana gelen
bomba.
aziz:
muhterem, saygın.
celp:
çekme, çekiş, kendine çek-
mek.
cemiyetçilik:
cemiyet taraftarlığı,
particilik, grupçuluk.
daire-i zemin:
yeryüzü dairesi.
dalâlet:
iman ve İslâmiyetten ay-
rılmak, azmak, doğru yoldan ay-
rılma, azma, batıla yönelme.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ehl-i iman:
inananlar, iman sahip-
leri.
evvelâ:
birinci olarak, her şeyden
önce, ilk olarak.
heves:
bir şeye karşı duyulan is-
tek, arzu.
hukuk:
kanunlar, devlet tarafın-
dan toplum hayatını düzenleme
amacıyla konulan ve devlet mü-
eyyidesiyle desteklenen kanunlar
bütünü.
hücum:
saldırma.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
hürmet:
riayet, ihtiram, saygı.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
ilânat:
ilânlar.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
intişar:
yayılma, yaygınlaşma,
neşrolunma.
kudsî:
mukaddes, yüce.
küllî:
umumî, genel, bütün
olan.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
menfaat:
fayda.
mesele:
önemli konu.
müştak:
arzulu, fazla istekli,
iştiyak gösteren.
naşir:
eser, neşreden, yayın-
layan, dağıtan.
nazar-ı dikkat:
dikkatli
bakma, dikkatli bakış.
resmî:
devlet adına olan.
rica:
dileme, isteme.
suret:
biçim, şekil, tarz.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
tahliye:
tutukluyu serbest bı-
rakma.
tahrik:
hareket ettirme, hare-
kete geçirme.
tecavüz:
saldırma, sataşma,
başkasının hakkına dokunma.
umumî:
herkese ait, genel.
vesile:
aracı, vasıta.
ziyade:
çok, fazla.
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 816 | Şualar