Şualar - page 806

Sa l i sen
: Avukata, reise okutmak için parçayı gönder-
diniz mi? Hem, Halil Hilmi, vahdet-i mesele itibarıyla yal-
nız sabri’nin değil, belki umumumuzun avukatıdır. Ben
bu nazarla ona bakıyordum. Şimdi umumumuzun hesa-
bına birinci avukatımıza tam yardım etsin.
Rab i an
: taşköprülü sadık Beyin Mukaddemesini is-
tinsah için sabri’ye vermiştim. eğer yazılmışsa, tashihten
geçen parça ona gönderilecek. Yeni yazılan bir sureti ba-
na gönderilsin. Hem sadık’ın manzumeciği yanımda bir
sureti var, sizde yoksa göndereceğim.
Said Nursî
{{{
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Evve l â
: Hem sizin, hem hapisteki arkadaşlarınızın
bayramınızı tebrik ederiz. siz ile bayramlaşanı, aynen be-
nimle bayramlaşmış gibi kabul ediyorum ve umumuyla
bizzat bayram ziyaretini yapmışım gibi biliniz, bildiriniz.
San i yen
: sebepsiz kalın demir sobamın parçalanma-
sıyla verdiği haber ve biz dahi o işarete binaen tam bir
ihtiyat ve temkinle geçen fırtınacık, yüzden bire indi; ba-
rut ateş almadı. Şimdi yine, sebepsiz mataramın acip bir
tarzda küçücük parçalara inkısam etmesi, bize tekrar
tam bir temkine ve tahammüle ve ihtiyata sarılmamızın
lüzumunu haber veriyor. Aldığım manevî bir ihtarla gizli
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
aziz:
muhterem, saygın.
binaen:
-den dolayı, bu sebepten.
bizzat:
kendisi, şahsen.
evvelâ:
birinci olarak, her şey-
den önce, ilk olarak.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
ihtiyat:
geleceği düşünerek
tedbirli hareket etme.
inkısam:
bölünme, parça-
lanma.
istinsah:
nüshasını yazma, ör-
neğini çıkarma, kopya etme.
itibar:
değer.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
manzume:
vezinli, kafiyeli söz,
şiir, eser.
matara:
yolcuların ve asker-
lerin kullandığı, üzeri çeşitli ku-
maşlarla kaplı madenî su kabı.
mukaddeme:
başta ve asıl
maksada girmeden önce söy-
lenen veya yazılan şey.
nazar:
bakış, dikkat.
rabian:
dördüncü olarak.
reis:
başkan.
salisen:
üçüncü olarak.
saniyen:
ikinci olarak.
suret:
nüsha, kopya.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
tahammül:
zora dayanma,
kötü ve güç durumlara karşı
koyabilme, katlanma.
tarz:
biçim, şekil, suret.
tashih:
basılacak bir eserin
dizgilerini kontrol ederek yan-
lışları düzeltme.
temkin:
ağırbaşlılık, vakar, ih-
tiyatlı hareket etme.
umum:
hep, herkes.
vahdet-i mesele:
meselenin,
konunun birliği.
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 806 | Şualar
1...,796,797,798,799,800,801,802,803,804,805 807,808,809,810,811,812,813,814,815,816,...1581
Powered by FlippingBook