ile istiğfar ve ibadet etmiş gibi rahmet-i İlâhiyeden kana-
at-i tamme ile ümit ediyoruz.
Said Nursî
{{{
(1)
o
¬n
fÉn
ër
Ñ°o
S /
¬p
ª°r
SÉp
H
Evve l â
: Bid’akâr bazı hocaların telkinatıyla, iddi-
anamede, “İslâm deccali ve müteaddit birkaç deccalin
gelmesini kabul etmiyor” gibi, Beşinci Şuaın bir mesele-
sine itiraz etmişler. Buna cevaben gayet parlak kat’î bir
mu’cize-i nebeviyeyi (
AsM
) gösteren bu hadis-i sahihte,
Én
¡n
ª u
?°n
ù`o
j »
s
à`n
M ¢p
SÉs
Ñ`n
©`r
dG »`/
Hn
G p
ƒr
æ°o
U »
u
ªn
Y p
ón
dn
h /
‘
o
á`n
an
Ó`p
ÿr
G n
?Gn
õn
`J r
ø`n
d
(2)
p
?És
Ls
ódG n
‹p
G
Yani: “
Benim amcam, pederimin kardeşi
Abbas’ın veledinde hilâfet-i İslâmiye devam edecek, tâ
Deccale o hilâfeti
–yani saltanat-ı hilâfet–
Deccalin muh-
rip eline geçecek.
” Yani, uzun zaman, beş yüz sene ka-
dar, hilâfet-i Abbasiye vücuda gelecek, devam edecek.
sonra, Cengiz, Hülâgû denilen üç deccalden birisi o sal-
tanat-ı hilâfeti mahvedecek, deccalâne, İslâm içinde hü-
kûmet sürecek. demek İslâm içinde, müteaddit hadisler-
de, üç deccal geleceğine zahir bir delildir.
Bu hadisteki ihbar-ı gaybî, kat’î iki mu’cizedir: Biri, hi-
lâfet-i Abbasiye vücuda gelecek ve beş yüz sene devam
Şualar | 799 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
İslâm devlet reisliği.
hilâfet-i abbasiye:
Abbasilere ait
hilâfet, Abbasiler dönemindeki hi-
lâfet.
hilâfet-i İslâmiye:
İslâm halifeliği.
iddianame:
iddia yazısı, savcının
bir dava konusundaki iddialarını
toplamış olduğu, isnat ettiği suç
ve delilleri de içine alan yazısı.
ihbar-ı gaybî:
gayba ait haber,
geçmiş veya gelecek zamana ait
haber.
istiğfar:
tevbe etme, Allah’tan gü-
nahlarının bağışlanmasını isteme.
itiraz:
kabul etmediğini belirtme,
karşı çıkma.
kanaat-i tamme:
tam kanaat. ke-
sin, şüphe edilmeyen düşünce, fi-
kir.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
mahv:
yok etme, ortadan kal-
dırma, bitme.
mesele:
önemli konu.
mu’cize:
benzerini yapmaktan in-
sanların âciz kaldığı şey.
mu’cize-i Nebeviye:
Peygambere
ait mu’cizesi.
muhrip:
tahrip eden, harap eden,
yıkan, bozan.
müteaddit:
çeşitli, bir çok.
nam:
ad.
peder:
baba.
saltanat-ı hilâfet:
halifeliğin sal-
tanat idaresiyle yürütülmesi.
tahrip:
harap etme, yıkma,
bozma.
telkinat:
telkinler, fikir aşılamalar.
velet:
çocuk, oğul.
zahir:
açık, aşikâr.
zalim:
zulmeden, acımasız ve hak-
sız davranan.
bid’akâr:
dinde olmayanı dine
sokmaya çalışan, bid’acı.
cevaben:
cevap olarak, karşı-
lık şeklinde.
deccal:
kıyamet zamanına ya-
kın meydana çıkarak fitne ve
fesada sebep olacağı, İslâmî
şeairi tahrip edeceği, tarihte
görülmemiş zulümleri nifakla
aldatarak yapacağı hadis-i şe-
riflerde belirtilmiş yalancı ve
zararlı şahıs.
deccalâne:
Deccal gibi hareket
edercesine.
delil:
bir davayı ispata yarayan
şey, bürhan.
evvelâ:
birinci olarak, her şey-
den önce, ilk olarak.
gayet:
son derece.
hadis:
Hz. Muhammed’e
(a.s.m.) ait söz, emir, fiil veya
Hz. Peygamberin onayladığı
başkasına ait söz, iş veya dav-
ranış.
hadis-i sahih:
sahih hadis,
hakkında şüphe edilemeyen
ve doğru senetlere ve râvilere
isnat edilerek müspet olarak
kesin bilinen hadis-i nebevî-
dir.
hilâfet:
halifelik, Hz. Peygam-
bere vekil olarak Müslüman-
ları ve İslâmı koruma görevi,
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
2.
Kenzü’l-Ummal, 14:271, hadis no: 33436.