eder, der: ‘pencereleri açtılar; fakat, hiçbir kardeşim ve
hizmetçilerime yanıma gelmeye müddeiumumî müsaade
vermiyor.’ Hem zatınızdan çok rica eder ki, mahkemede
bulunan mu’cizatlı ve antika kur’ân’ını ona veriniz ki; bu
mübarek aylarda okusun. o harika kur’ân’ından üç cüz’ü
diyanet riyasetine numune için göndermişti; tâ fotoğraf-
la tab’ına çalışsınlar. Hem, onun ile beraber risale-i
nur’un mahkemedeki mecmualardan birisini sizden isti-
yor ki, bu tecrid-i mutlakta ve yalnızlıkta ve şiddetli sıkın-
tılarında mütalâasıyla ve bir medar-ı tesellisi ve bir arka-
daşı olsun. zaten o mecmualar üç-dört mahkeme gördük-
leri ve ilişmedikleri gibi; hacıların şahadet ve müşahede-
leriyle, o büyük mecmuaları hem Mekke-i Mükerreme’de,
hem Medine-i Münevvere’de, hem Şam-ı Şerifte ve Ha-
lep’te, hem Mısır Camiü’l-ezher’deki büyük âlimler çok
takdir ve tahsin edip, hiç tenkit ve itiraz etmemişler.”
Said Nursî
{{{
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Hizb-i Nurî’
den, Feyzilerin yanında iki nüsha var. eğer
onlara lüzum yoksa, birisi bana gönderilsin; veya
Mehmed Feyzi, daha bir nüshayı yazsın. Hem
Ramaza-
niye Risalesi
ve matbu
Ayetü’l-Kübra
burada bulunmak
lâzımdır. Mabeyninizdeki gerginliği çabuk tamir ediniz.
sakın sakın, az bir inhiraf nur dairesine pek büyük
Şualar | 795 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
retlerin her biri.
nüsha:
birbirinin aynı olan suret-
lerin her biri.
rica:
dileme, isteme.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
şahadet:
şahit olma, şahitlik, ta-
nıklık.
Şam-ı Şerif:
şerefli Şam şehri, Su-
riye’nin başkenti.
tab:
kitap basma.
tahsin:
beğenme, güzel bulma.
takdir:
kıymet verme, beğenme.
tecrid-i mutlak:
hiç kimseyle gö-
rüşememek, tam bir yalnızlık.
tenkit:
eleştirme.
zat:
şahıs.
âlim:
ilim ile uğraşan, ilim
adamı.
antika:
değerli ve mükemmel
sanat eseri.
aziz:
muhterem, saygın.
Camiü’l-Ezher:
Mısır’daki Ez-
her Üniversitenin adı.
cüz:
kısım, parça.
Diyanet riyaseti:
Diyanet İş-
leri Başkanlığı.
harika:
olağanüstü.
Hizb-i Nurî:
Risale-i Nur ve
Ayetü’l-Kübra’nın bir özeti ma-
hiyetinde Nur’a ait hizip isimli
bir Arabca dua.
inhiraf:
doğru yoldan sapma,
dönme, doğru yoldan çıkma.
itiraz:
kabul etmediğini be-
lirtme, karşı çıkma.
mabeyn:
ara.
matbu:
tab edilmiş, basılmış.
mecmua:
tertip ve tanzim
edilmiş şeylerin hepsi, kolek-
siyon.
medar-ı teselli:
ferahlık se-
bebi, teselli kaynağı.
Medine-i Münevvere:
Nurlu
Medine şehri.
Mekke-i Mükerreme:
ke-
remli, aziz, mukaddes Mekke
şehri.
mu’cizat:
mu’cizeler, Allah ta-
rafından verilip, yalnız pey-
gamberlerin gösterebilecekleri
büyük harika işler.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
müddeiumumî:
savcı.
müsaade:
izin.
müşahede:
bir şeyi gözle
görme, seyretme.
mütalâa:
bir şeyi etraflıca dü-
şünme, tetkik etme.
numune:
örnek.
nüsha:
birbirinin aynı olan su-