Şualar - page 787

medet! Bizi muhafaza eyle, bizi cin ve insî şeytanların şer-
rinden kurtar, kardeşlerimin kalblerini birbirine tam sadâ-
kat ve muhabbet ve uhuvvet ve şefkatle doldur” diye hem
ruhum, hem kalbim, hem aklım feryat edip ağladılar.
ey demir gibi sarsılmaz kardeşlerim! Bana yardım edi-
niz. Meselemiz çok naziktir. Ben sizlere çok güveniyor-
dum ki, bütün vazifelerimi şahs-ı manevînize bırakmıştım.
siz de, bütün kuvvetinizle benim imdadıma koşmanız lâ-
zım geliyor. gerçi hâdise pek cüz’î ve geçici ve küçük idi.
Fakat, saatimizin zembereğine ve gözümüzün hadekası-
na gelen bir saç, bir zerrecik dahi incitir. Ve bu noktada
ehemmiyetlidir ki, maddî üç patlak ve manevî üç müşa-
hedeler tam tamına haber verdiler.
Said Nursî
{{{
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
sobamın ve Feyzi’lerin ve sabri ve Hüsrev’in iki su
bardakları parça parça olması, dehşetli bir musibet gel-
diğini haber vermiştiler. evet, bizim en kuvvetli nokta-i
istinadımız olan hakikî tesanüt ve birbirinin kusuruna
bakmamak ve Hüsrev gibi nur kahramanından –benim
yerimde ve nurun şahs-ı manevîsinin çok ehemmiyetli
bir mümessili olmasından– hiçbir cihetle gücenmemek
elzemdir. Ben kaç gündür dehşetli bir sıkıntı ve me’yusi-
yet hissettiğimden, “düşmanlarımız bizi mağlûp edecek
Şualar | 787 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
meli ve sebebi olan manevî var-
lık.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
şahs-ı manevî:
manevî şahıs, belli
bir kişi olmayıp bir cemaatten
meydana gelen manevî şahıs.
şefkat:
acıyarak ve esirgeyerek
sevme, içten ve karşılıksız merha-
met.
şer:
kötülük.
tesanüt:
dayanışma, birbirine da-
yanma ve destek olma.
uhuvvet:
kardeşlik, din kardeşliği.
vazife:
görev.
yâ Erhamürrâhimîn:
ey merha-
metlilerin en merhametlisi.
zemberek:
saatlerin çeşitli parça-
larını harekete geçiren yay.
zerre:
pek ufak parça, en küçük
parça.
aziz:
muhterem, saygın.
cihet:
yön.
cin:
gözle görünmez, lâtif ci-
simlerden ibaret bir yaratık.
cüz’î:
kıymetsiz, önemsiz, te-
ferruat.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ehemmiyetli:
önemli.
elzem:
daha (en, pek) lâzım,
lüzumlu, gerekli.
feryat:
yardım istemek için
yüksek sesle bağırma, ça-
ğırma.
gerçi:
öyle ise de, her ne ka-
dar.
hadeka:
göz bebeği.
hâdise:
olay.
hakikî:
gerçek.
imdat:
yardım.
insî:
insan cinsinden.
kusur:
eksiklik, özür, suç, ka-
bahat.
kuvvet:
güç, kudret.
maddî:
madde ile alâkalı, cis-
manî.
mağlûp:
yenilmiş, kendisine
galip gelinmiş, yenilen kimse.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
medet:
inayet, yardım, imdat.
mesele:
önemli konu.
me’yusiyet:
ümitsizlik.
muhabbet:
sevgi, sevme.
muhafaza:
koruma.
musibet:
felâket, belâ.
mümessil:
temsil eden, tem-
silci.
müşahede:
İlâhî sırları ve te-
cellileri seyretme.
nazik:
dikkat gerektiren, mü-
him, önemli.
nokta-i istinat:
dayanak nok-
tası, güvenme ve itimat nok-
tası.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın te-
1...,777,778,779,780,781,782,783,784,785,786 788,789,790,791,792,793,794,795,796,797,...1581
Powered by FlippingBook