takviye için bir sevk-i İlâhîdir. Bu sevk-i İlâhîye hiçbir sa-
hib-i iman mâni olamayacağı gibi, teşvike de dinen mec-
bur bulunduğumu hissettim.
Zaten bugüne kadar yüz otu-
zu bulan bu risaleler, tamamen ahiret ve iman bahisleri-
ne ait olup, siyasetten ve dünyadan kastî olarak bahset-
mez.
Buna rağmen, birtakım fırsat düşkünlerinin de işti-
gal mevzuu oldu. üzerinde tetkikat yapılarak, eskişehir,
kastamonu, denizli’de tevkif edildim, muhakemeler ol-
du; neticede hakikat tecelli etti, adalet yerini buldu. Fa-
kat, bu düşkünler bir türlü usanmadılar. Bu defa da beni
tevkif ederek Afyon’a getirmişlerdir; mevkufum, isticvap
altındayım.
Bana şunları isnat ediyorlar:
1. sen siyasî bir cemiyet kurmuşsun.
2. sen rejime aykırı fikirler neşrediyorsun.
3. siyasî bir gaye peşindesin.
Bunların esbab-ı mucibe ve delilleri de, risalelerimin iki
üçünden on on beş cümleleridir.
Sayın Bakan!
napolyon’un dediği gibi, “Bana tevili kabil olmayan
bir cümle getiriniz, sizi onunla idam edeyim.” Beşerin
ağzından çıkan hangi cümle vardır ki, tevillerle cürüm ve
suç teşkil etmesin? Bilhassa benim gibi yetmiş beş yaşı-
na varmış ve bütün dünya hayatından elini çekmiş sırf
ahiret hayatına hasr-ı hayat etmiş bir adamın yazıları
adalet:
her hak sahibine hakkının
tam ve eksiksiz verilmesi, düzenli
ve dengeli oluş.
ahiret:
dünya hayatından sonra
başlayıp ebediyen devam edecek
olan ikinci hayat.
bahis:
konu.
beşer:
insan, insanlık, âdemoğlu.
bilhassa:
özellikle.
cemiyet:
topluluk, birlik.
cürüm:
hata, suç, kanun hilâfına
hareket.
delil:
bir davayı ispata yarayan
şey, bürhan.
dinen:
din bakımından, diyanet
noktasından, dince.
esbab-ı mucibe:
gerektiren se-
bepler.
gaye:
maksat, hedef.
hakikat:
gerçek.
hasr-ı hayat:
hayatını yalnız bir
şeye mahsus kılma, hayatını feda
etmek.
iman:
inanma, itikat.
isnat:
dayandırma, mal etme,
bir şeyi bir kimseye ait gös-
terme.
isticvap:
sorguya çekme, şa-
hitlerin ifadelerini alma.
iştigal:
bir işle uğraşma, meş-
gul olma.
kabil:
mümkün, ihtimal daire-
sinde.
kastî:
kastederek, isteyerek,
bile bile yapılan.
mâni:
engel.
mecbur:
zorunlu olma, zo-
runda kalma.
mevkuf:
tevkif edilmiş, hap-
sedilmiş, tutuklu.
mevzu:
konu.
muhakeme:
bir dava ile ilgili
tarafların hâkim huzuruna çık-
maları, duruşma.
neşir:
yayma, yayım, herkese
duyurma.
rejim:
devletin şekli ve hükü-
met tarzı.
sahib-i iman:
iman sahibi.
sevk -i İlâhî:
Allah’ın sevk et-
mesi; gayr-i ihtiyarî olarak Al-
lah tarafından sevk olunma.
siyaset:
hükümet etme, dev-
let idaresi, politika.
siyasî:
siyasetle ilgili, siyasete
ait.
takviye:
kuvvetlendirme, sağ-
lamlaştırma.
tecelli:
belirme, bilinme, gö-
rünme.
teşkil:
oluşturma, şekillen-
dirme.
tetkikat:
araştırmalar, incele-
meler.
tevil:
yorumlama, yorum.
tevkif:
cezaî tahkikat sıra-
sında, zanlının mahkeme ka-
rarına kadar geçici olarak hap-
sedilmesi; tutuklama.
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 784 | Şualar