Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Evve l â
: sizin leyle-i Miracınızı bütün ruh u canımla
tebrik ederim.
Sani yen
: Yirmi seneden beri bir davamız ki, asayişe
mümkün olduğu kadar nur Şakirtleri dokunmuyorlar. Ve
bize hücum edenlere, en başta emniyeti ve asayişi boz-
mak davalarına bir emare ve davamızı cerh etmeye ba-
hane olması kuvvetle muhtemel bulunan bu hapis hâdi-
sesi, inayet-i İlâhiye ile, harika bir tarzda, sizin sadâkat ve
ihlâsınızın bir kerameti olarak yüzden bire indi, kubbe
habbe edildi. Yoksa, hakkımızda habbeyi kubbe yapan-
lar bundan istifade edip âleyhimizdeki iftiralarını çoklara
inandıracaklardı.
Sa l i sen
: Beni merak etmeyiniz. sizinle bir binada bu-
lunmam, her zahmetimi ve sıkıntımı hiçe indirir. zaten
burada toplanmamızın çok cihetlerle ehemmiyeti var. Ve
hizmet-i imaniyeye faydaları çoktur. Hatta bu defa, tetim-
me-i itirazdaki ehemmiyetli bazı hakikatler o altı maka-
mata gidip, tam dikkatlerini celp edip hükmünü bir dere-
ce onlarda icra etmesi, bütün sıkıntılarımızı hiçe indirdi.
Rab i an
: Mümkün olduğu kadar nurlarla meşguliyet,
hem sıkıntıları izale eder, hem beş nevi ibadet sayılabilir.
Hami sen
: nurun dersleri vasıtasıyla, geçen musibet
yüzden bire indi. Yoksa, zemin ve zamanın nezaketi
cihetiyle, baruta ateş atmak hükmünde, o tek habbe
Şualar | 789 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
inayet-i İlâhiye:
Allah’ın yardımı.
istifade:
faydalanma, yararlanma.
izale:
giderme, ortadan kaldırma.
keramet:
ermişçesine yapılan iş,
hareket veya söylenen söz, fikir.
kubbe:
gökyüzü, sema.
leyle-i Miraç:
Miraç Gecesi, Hz.
Muhammed’in Miraca çıktığı gece,
Recep ayının 27. gecesi.
makamat:
makamlar.
meşguliyet:
meşgul olma, bir iş
yapma.
muhtemel:
ihtimal dâhilinde, ola-
bilir.
musibet:
felâket, belâ.
nevi:
çeşit, tür.
nezaket:
naziklik, incelik; dikkat
gerektiren, önem arz eden.
rabian:
dördüncü olarak.
ruh:
insandaki canlılığın ve dirili-
ğin, iradeyle ilgili ve irade dışı ha-
reketlerin ve idrak kabiliyetinin
kaynağı, nefis.
ruhucân:
ruh ve can; ruh ve canla.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
salisen:
üçüncü olarak.
saniyen:
ikinci olarak.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tarz:
biçim, şekil, suret.
tetimme-i itiraz:
itiraza ilâve edi-
len, itirazın tamamlanması için ek-
lenen; son itiraz dilekçesi.
vasıta:
aracılık.
zahmet:
sıkıntı, eziyet, meşakkat.
zemin:
yeryüzü.
aleyh:
karşı, karşıt.
asayiş:
emniyet, kanun ve ni-
zam hâkimiyetin sağlanması.
aziz:
muhterem, saygın.
bahane:
yalandan özür, asıl
sebebi gizlemek için ileri sü-
rülen uydurma sebep.
celp:
çekme, çekiş, kendine
çekmek.
cerh:
yaralama.
cihet:
yön.
dava:
takip edilen fikir, iddia.
ehemmiyet:
önem, değer,
kıymet.
ehemmiyetli:
önemli.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
emniyet:
güvenlik, kanun ve
nizam hâkimiyetinin sağlan-
ması.
evvelâ:
birinci olarak, her şey-
den önce, ilk olarak.
faide:
fayda.
habbe:
tane.
hâdise:
olay.
hakikat:
gerçek.
hamisen:
beşinci olarak, be-
şincisi, beşinci derece.
harika:
olağanüstü.
hizmet-i imaniye:
imana ait
hizmet, iman ve Kur’ân haki-
katlerinin ikna edici ve ilmî de-
lillerle anlaşılmasına hizmet
etme.
hücum:
saldırma.
hükmünde:
değerinde, ye-
rinde.
hüküm:
karar, emir.
icra:
verilen bir hükmü yerine
getirme.
iftira:
aslı olmadan birine suç
yükleme, olmayan bir suçu
başkasına yükleme.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli
başka bir karşılık beklemeksi-
zin, sırf Allah rızası için yapma.