tevazu ve teslimiyetle kusuru kendine alır, muhabbetini,
samimiyetini ziyadeleştirmeye çalışır
. Yoksa, habbe kub-
be olup tamir edilmeyecek bir zarar verebilir. sizin fera-
setinize havale edip, kısa kesiyorum.
Said Nursî
{{{
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
ehemmiyetli bir manevî ihtara binaen size şimdilik bir-
iki vazife-i nuriye var ki, bütün kuvvetinizle bu üçüncü
medrese-i Yusufiyede musibetzede bîçare mahpuslar
içinde ikilik ve garazkârâne tarafgirlik düşmemek için nur
dersleriyle çalışmaktır. Çünkü, ihtilâftan ve garaz ve kin
ve inattan istifadeye çalışan perde altında dehşetli müf-
sitler var. Madem bu hapis arkadaşlarımız, çoğu, lüzum
olsa vatanına ve milletine ve ahbabına fedakârâne ruhu-
nu feda ettiren kahramanlık damarını taşıyorlar; elbette
o civanmertler, inadını ve garazını ve adavetini, milletin
selâmeti ve bu hapis istirahati ve perde altında anarşili-
ğe çabalayan Bolşevizmi aşılayanların ifsatlarından kur-
tulmak için, hiç menfaati bulunmayan ve bu fırtınalı za-
manda zararı çok olan adavetini ve inadını feda etmele-
ri lâzımdır. Yoksa, bu zamanda, baruta ateş atmak gibi,
hem yüz bîçare mahpuslara, hem nurun masum talebe-
lerine, hem bu Afyon memleketine ehemmiyetli zahmet-
lere, sarsıntılara, belki memlekete giren ecnebi komitesi
parmaklarının ilişmesine bir vesile olur. Madem bizler
Şualar | 791 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
istirahat:
dinlenme, rahatlama.
kemal-i teslimiyet:
tam bir teslim
oluş, boyun eğiş.
kemal-i tevazu:
tam anlamıyla al-
çak gönüllü olma.
kin:
gizli düşmanlık, öç almayı
amaçlayan gizli düşmanlık, garaz,
kuvvetli hınç.
komite:
kötü bir maksat için top-
lanmış gizli cemiyet.
kubbe:
gökyüzü, sema.
kuvvet:
güç, kudret.
madem:
… -den dolayı, böyle ise.
mahpus:
hapsedilmiş olan, tu-
tuklu.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
masum:
suçsuz, günahsız, saf, te-
miz.
medrese-i Yusufiye:
Yusuf’un
medresesi, Hz. Yusuf’un (a.s.) iftira,
haksızlık ve zulüm ile hapiste kal-
masından kinaye olarak, iman ve
Kur’ân’a hizmetinden dolayı tevkif
edilenlerin hapsedildiği yer mana-
sında, hapishane.
menfaat:
fayda.
musibetzede:
musibet görmüş,
felâkete uğramış, belâya, kazaya
uğrayan.
müfsit:
fesat çıkaran, fesatçı, boz-
guncu.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın temeli
ve sebebi olan manevî varlık.
selâmet:
salimlik, eminlik; sıkıntı,
korku ve endişeden uzak olma.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
talebe:
öğrenci.
tarafgir:
bir tarafı tutan, bir tarafı
destekleyen, taraflı.
teslimiyet:
teslim olma, teslim
oluş, boyun eğiş.
tevazu:
alçak gönüllülük, bir kim-
senin başkalarını kendinden kü-
çük görmemesi.
vazife-i Nuriye:
Risale-i Nur vazi-
fesi, hizmeti.
vesile:
aracı, vasıta.
zahmet:
sıkıntı, eziyet, meşakkat.
ziyade:
artma, çoğalma.
adavet:
düşmanlık, husumet.
ahbap:
dostlar.
anarşi:
hükümetsiz veya si-
yasî otoritesini kaybetmiş dü-
zensiz topluluk hâli.
aziz:
muhterem, saygın.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
Bolşevizm:
hürriyet adına bü-
tün insanî değerleri tahribe
yönelerek, hiç bir kanun, ölçü,
değer tanımaksızın sosyalist
hedeflere varmayı benimse-
yen görüş.
civanmert:
sözünde sağlam,
iyilik sever, kahraman.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ecnebi:
yabancı, başka millet-
ten olan.
ehemmiyetli:
önemli.
feda:
uğruna verme, kurban
olma.
fedakârâne:
fedakârca, feda-
kârlıkla.
feraset:
anlayış, çabuk seziş,
kavrayış.
garaz:
kötü kasıt, düşmanca
niyet, kin.
garazkârâne:
garez ve düş-
manlığa kapılarak, garazkâr-
lıkla, düşmancasına.
habbe:
tane.
havale:
bir şeyi başkasının üs-
tüne bırakma.
ifsat:
fesada uğratma, bozma,
karışıklık çıkarma.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
ihtilâf:
anlaşmazlık, uyuşmaz-
lık, bir konuda farklı görüş ve
düşünüş, fikir ayrılığı.
inat:
bir konuda ısrarlı olma,
sözünde ayak direme.
istifade:
faydalanma, yarar-
lanma.