Şualar - page 801

cihette bir ehemmiyeti hiss-i millî ve dinî olmasından, ça-
buk tokat yemiyorlar. Yoksa, koca Arabistan’da az bir
zümre hiç dayanamayacaktı, çabuk meskenete girecekti.
Said Nursî
{{{
sUaL:
küre-i arzın kürevî olduğuna dair bir ayet var
mı ve hangi surededir? Müstevî veya kürevî olduğundan
tereddüdüm vardır. Her hükûmetin bulunduğu arazi de-
niz ortasındadır. Bu denizlerin etrafını muhafazakâr ne-
ler var? lütfen beyanını rica eder, ellerinizden öperim.
Emirdağlı Ali Hoca
risale-i nur bu çeşit mesaili halletmiş. küreviyet-i arz
ulema-i İslâmca kabul edilmiş; dine muhalefeti yok. Ayet-
teki satıh demesi kürevî olmadığına delâlet etmiyor. Müç-
tehitlerce, “istikbal-i kıble” namazda şart olması ve şart
ise bütün erkânda bulunması sırrıyla, secde ve rükûda is-
tikbal-i kıble lâzım geliyor. Bu ise, yerin, zeminin kürevi-
yeti ile ve şer’an kıble kâbe-i Mükerreme’nin üstü tâ ar-
şa kadar ve altı ferşe kadar bir amud-i nuranî olması, kü-
reviyetle istikbal-i erkânda bulunabilir.
Said Nursî
{{{
Şualar | 801 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
muhalefet:
birinin düşüncesine zıt
düşüncede bulunma, karşı koyma,
bir düşünce, fiil veya harekete
karşı durma.
müçtehit:
ayet ve hadislerden
şer’î hükümler çıkarabilen, gerekli
bütün ehillik şartlarına sahip olan,
geniş ve derin bilgili din âlimi.
müstevî:
düz.
rica:
dileme, isteme.
rükû:
namazda eğilme; vücudun
belden yukarı olan kısmını, baş
dik durumda iken yere paralel şe-
kilde öne doğru eğme hareketi.
satıh:
yüzey.
secde:
namazda, alınla beraber
burnu yere koyma şeklindeki iba-
det vaziyeti.
sual:
soru.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
114 bölümden her biri.
sır:
gizli hakikat.
şer’an:
şeriata göre, şeriat bakı-
mından, şeriatça.
tereddüt:
karar verememe, şüp-
hede kalma.
ulema-i İslâm:
İslâm âlimleri.
zemin:
yeryüzü.
zümre:
cemaat, topluluk.
amud-i nuranî:
nurdan sütun,
nurlu sütun.
arazî:
yerler, topraklar.
arş:
göğün en yüksek katı.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cüm-
lesi.
beyan:
açıklama, bildirme,
izah.
cihet:
yön.
dair:
alâkalı, ilgili.
delâlet:
delil olma, gösterme.
ehemmiyet:
önem, değer,
kıymet.
erkân:
rükünler, esaslar.
ferş:
yeryüzü, zemin, dünya.
hall:
çözme, karışık bir mese-
leyi şüphe edilmeyecek dere-
cede açıklama.
hiss-i dinî:
din duygusu.
hiss-i millî:
millî duygu.
istikbal-i erkân:
yüksek ma-
kam sahibi kimselerin karşıla-
nışı, üst düzeydeki kimseleri
karşılama töreni.
istikbal-i kıble:
namazın şart-
larından olan Kâbe tarafına
doğru yönelme.
Kâbe-i Mükerreme:
Büyük,
yüce, ulu Kâbe, hürmet ve ta-
zim edilen Kâbe.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
kürevî:
yuvarlak, küre şek-
linde.
küreviyet:
yuvarlaklık, küre
gibi oluş.
küreviyet-i arz:
dünyanın yu-
varlaklığı.
kıble:
namaza başlarken yö-
nelinen taraf; Kâbe-i Muazza-
manın bulunduğu Mekke-i
Mükerreme.
mesail:
meseleler.
meskenet:
fakirlik, yoksulluk.
muhafazakâr:
tutucu, koru-
yan.
1...,791,792,793,794,795,796,797,798,799,800 802,803,804,805,806,807,808,809,810,811,...1581
Powered by FlippingBook