(2)
/
?p
ór
ªn
ëp
H o
í u
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
Ar
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(1)
@ o
¬n
fÉn
ër
Ñ°o
S /
¬p
ª°r
SÉp
H
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Evve l â
: rivayat-ı sahiha ile, “
Leyle-i Kadri nısf-ı ahir-
de, hususan aşr-ı ahirde arayınız
”
(3)
ferman etmesiyle, bu
gelecek geceler, seksen küsur sene bir ibadet ömrünü ka-
zandıran leyle-i kadrin gelecek gecelerde ihtimali pek
kavi olmasından istifadeye çalışmak, böyle sevaplı yerler-
de bir saadettir.
Sani yen
:
(4)
p
Qn
ón
µ
r
dG n
øp
e n
øp
en
G p
Qn
ón
?r
dÉp
H n
øn
e'
G r
øn
e
“
Kadere iman
eden gam ve hüzünden emin olur
” sırrıyla,
(5)
o
¬n
æ°n
ùr
Mn
G m
Ar
Àn
T u
?o
c r
øp
e Gho
òo
N
“
Her şeyin güzel cihetine bakı-
nız
” kaidesinin sırrıyla:
n
øj/
ò s
dG n
?p
Ä'
`dho
G o
¬n
æ°n
ùr
Mn
G n
¿ƒo
©p
Ñs
àn
«n
a n
?r
ƒn
? r
dG n
¿ƒo
©p
ªn
à°r
ùn
j n
øj/
ò s
dn
G
(6)
p
ÜÉn
Ñ r
dn
’r
G Gƒo
dho
G r
ºo
g n
?p
Ädho
Gn
h *G o
ºo
¡j'
ón
g
gayet kısacık bir meali:
“
Sözleri dinleyip en güzeline tâbi olup fenasına bakma-
yanlar, hidayet-i İlâhiyeye mazhar akıl sahibi onlardır
”
mealinde, bizler için
şimdi her şeyin iyi tarafına ve güzel
cihetine ve ferah verecek vechine bakmak lâzımdır ki,
manasız, lüzumsuz, zararlı, sıkıntılı, çirkin, geçici hâller
nazar-ı dikkatimizi celp edip kalbimizi meşgul etmesin.
aşr-ı ahir:
ayın son on günü.
aziz:
muhterem, saygın.
celp:
çekme, çekiş, kendine çek-
mek.
cihet:
yön.
emin:
güvenilir, emniyet sahibi.
evvelâ:
birinci olarak, her şeyden
önce, ilk olarak.
ferah:
gönül açıklığı, sevinç, se-
vinme.
ferman:
emir, buyruk.
gam:
keder, üzüntü.
gayet:
son derece.
hidayet-i İlâhiye:
Allah’ın kulunu
hidayete erdirmesi.
hususan:
bilhassa, özellikle.
hüzün:
keder, tasa, gam, hüzün.
ihtimal:
olabilirlik.
iman:
inanma, itikat.
istifade:
faydalanma, yararlanma.
kader:
İlâhî hüküm; Cenab-ı Hak-
kın takdir ve tayin etmesi.
kaide:
kural, esas, düstur.
kavi:
kuvvetli, güçlü.
leyle-i Kadir:
Kadir Gecesi, Kur’ân-
ı Kerîm’in dünya semasına nazil
olduğu gece, ramazanın 27. ge-
cesi.
mazhar:
nail olma, şereflenme.
meal:
mana, anlam, mefhum.
meşgul:
bir işle uğraşan, ilgilenen.
nazar-ı dikkat:
dikkatli bakma,
dikkatli bakış.
nısf-ı ahir:
son yarı.
rivayat-ı sahiha:
sahih riva-
yetler, Peygamberimizden
dosdoğru olarak, sahih olarak
nakledilmiş rivayetler, sözler.
saadet:
mutluluk.
saniyen:
ikinci olarak.
sevap:
hayırlı bir işe karşı Al-
lah tarafından verilen mükâ-
fat.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
sır:
gizli hakikat.
tâbi:
boyun eğen, uyan, itaat
eden.
vecih:
cihet, yön.
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
2.
Hiç birşey yoktur ki onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
3.
Buharî, 3:60; Müslim, 2:823.
4.
Kadere iman eden, gamlardan kurtulur. (Hadis-i şerif: Ramzü’l-Ehadis, 1:193.)
5.
Her şeyin en güzelini alın.
6.
[O kullarım] ki, söze kulak verirler ve onun en güzeline uyarlar. Onlar Allah’ın hidayet na-
sip ettiği kimselerdir. Akl-ı selim sahibi olanlar da onlardır. (Zümer Suresi: 18.)
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 804 | Şualar