Şualar - page 802

(2)
/
?p
ór
ªn
ëp
H o
í u
Ñn
°ùo
j s
’p
G m
Ar
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(1)
@ o
¬n
fÉn
ër
Ñ°o
S /
¬p
ª°r
SÉp
H
(3)
Ék
ªp
FGn
O Gk
ón
Hn
G o
¬o
JÉn
c
n
ôn
Hn
h $G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µ r
«n
?n
Y o
?n
Ós
°ùdn
G
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Mübarek ramazan-ı şerifinizi bütün ruhucanımızla teb-
rik ediyoruz. Cenab-ı Hak bu ramazan-ı şerifin leyle-i
kadrini umumumuza bin aydan hayırlı eylesin, âmin. Ve
seksen sene bir ömr-i makbul hükmünde hakkınızda ka-
bul eylesin, âmin.
Saniyen
: Bayrama kadar burada kalmamızın bizlere
çok faydası ve hayrı olduğuna kanaatim var. Şimdi tahli-
ye olsaydık, bu medrese-i Yusufiyedeki hayırlardan mah-
rum kaldığımız gibi, sırf uhrevî olan ramazan-ı şerifi dün-
ya meşgaleleriyle huzur-i manevîmizi haleldar edecekti.
(4)
*G o
?n
QÉn
àr
NG Én
ª«/
a o
ôr
«n
îr
dn
G
sırrıyla, inşaallah, bunda da hayırlı
büyük sevinçler olacak.
Mahkemede siz de anladınız ki; hatta kanunlarıyla da
hiçbir cihette bizi mahkûm edemediklerinden, ehemmi-
yetsiz, sinek kanadı kadar kanunla teması olmayan cüz’î
mektupların cüz’î hususiyatı gibi cüz’î şeyleri medar-ı ba-
his edip, büyük ve küllî mesail-i nuriyeye ilişmeye çare
bulamadılar. Hem gayet küllî ve geniş nur talebeleri ve
risale-i nur’un bedeline, yalnız şahsımı çürütmek ve
ehemmiyetten ıskat etmek bizim için büyük bir maslahat-
tır ki, risale-i nur ve talebelerine kader-i İlâhî iliştirmiyor;
yalnız benim şahsımla meşgul eder.
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun, kabul
eyle!” anlamında duanın sonunda
söylenir.
aziz:
muhterem, saygın.
bedel:
bir şeyin yerini tutan, kar-
şılık.
cihet:
yön.
cüz’î:
küçük, az; kıymetsiz, önem-
siz.
ehemmiyet:
önem, değer, kıymet.
ehemmiyetsiz:
önemsiz.
faide:
fayda.
gayet:
son derece.
haleldar:
bozma, bozulma, bozul-
muş.
hususiyat:
.
huzur-ı manevî:
.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’ ma-
nasında kullanılan bir dua.
kader-i İlâhî:
İlâhî kader, Allah’ın
kader kanunu.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
kanun:
yasa.
küllî:
umumî, genel, bütün olan.
leyle-i Kadir:
Kadir Gecesi, Kur’ân-
ı Kerîm’in dünya semasına nazil
olduğu gece, ramazanın 27. ge-
cesi.
mahkûm:
bir mahkemece hüküm
giymiş, hükümlü.
mahrum:
bir şeye sahip olama-
yan, yoksun.
maslahat:
uygun iş, yerine göre
icap eden davranış.
medar-ı bahis:
söz konusu, bah-
setmeye sebep olan, vesile olan.
medrese-i Yusufiye:
Yusuf’un
medresesi, Hz. Yusuf’un (a.s.) iftira,
haksızlık ve zulüm ile hapiste kal-
masından kinaye olarak, iman ve
Kur’ân’a hizmetinden dolayı tevkif
edilenlerin hapsedildiği yer mana-
sında, hapishane.
mesail-i Nuriye:
Risale-i Nur’a
ait meseleler.
meşgale:
iş güç, iş, uğraş, meş-
guliyet, meşgul olunan şey.
meşgul:
bir işle uğraşan, ilgi-
lenen.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
ömr-i makbul:
beğenilen, de-
ğerli, makbul hayat.
ramazan-ı şerif:
mübarek, şe-
refli ramazan ayı.
ruhucan:
ruh ve can; ruh ve
canla.
saniyen:
ikinci olarak.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
sır:
gizli hakikat.
tahliye:
tutukluyu serbest bı-
rakma.
talebe:
öğrenci.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete
ait, ahiret âlemiyle ilgili.
umum:
hep, herkes.
ıskat:
düşürme, hükümsüz bı-
rakma.
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
2.
Hiç bir şey yoktur ki onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
3.
Allah’ın selâm, rahmet ve bereketleri ebedî ve daimî olarak üzerinize olsun.
4.
Hayır, Allah’ın seçtiğindedir.
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 802 | Şualar
1...,792,793,794,795,796,797,798,799,800,801 803,804,805,806,807,808,809,810,811,812,...1581
Powered by FlippingBook