sekizinci sözde, bir bahçeye iki adam; biri çıkar, biri
giriyor. Bahtiyarı bahçedeki çiçeklere, güzel şeylere ba-
kar, safa ile istirahat eder. diğer bedbaht, temizlemek
elinden gelmediği hâlde çirkin, pis şeylere hasr-ı nazar
eder, midesini bulandırır, istirahate bedel, sıkıntı çeker;
çıkar, gider. Şimdi hayat-ı içtimaiye-i beşeriyenin safha-
ları, hususan Yusufiye medresesi bir bahçe hükmündedir;
hem çirkin, hem güzel, hem kederli, hem ferahlı şeyler
beraber bulunur. Âkıl odur ki, ferahlı ve güzel şeylerle
meşgul olup, çirkin, sıkıntılı şeylere ehemmiyet vermez,
şekva ve merak yerinde şükreder, sevinir.
Said Nursî
{{{
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Evve l â
: Yarın gece leyle-i kadir olmak ihtimali çok
kuvvetli olmasından, bir kısım müçtehitler o geceye ley-
le-i kadri tahsis etmişler. Hakikî olmasa da, madem üm-
met o geceye o nazarla bakıyor; inşaallah, hakikî hük-
münde kabule mazhar olur.
Sani yen
: sarsıntılı olan altıncıdaki kardeşlerimizin is-
tirahatlerini merak ediyorum. Bir parmak, hariçten hap-
se, hususan altıncıya karışıyor; oradaki kardeşlerimiz dik-
kat ve ihtiyat edip, hiçbir şeye karışmasınlar.
Şualar | 805 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
tinden dolayı tevkif edilenlerin
hapsedildiği yer manasında, ha-
pishane.
meşgul:
bir işle uğraşan, ilgilenen.
müçtehit:
ayet ve hadislerden
şer’î hükümler çıkarabilen, gerekli
bütün ehillik şartlarına sahip olan,
geniş ve derin bilgili din âlimi.
nazar:
bakış, dikkat.
safa:
rahat ve huzurlu olma, gönül
şenliği, düşüncesizlik, kedersizlik,
dertsizlik.
safha:
devre, merhale.
saniyen:
ikinci olarak.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
şekva:
şikâyet.
şükür:
Allah’ın nimetlerine karşı
memnunluk gösterme, gerek dil
ile gerekse hâl ile Allah’ı hamd
etme.
tahsis:
has kılma, ayırma.
ümmet:
Müslümanların tamamı;
bütün Müslümanlar.
âkıl:
akıllı olan.
aziz:
muhterem, saygın.
bahtiyar:
bahtlı, tâli’li, mes’ut
, mutlu.
bedbaht:
bahtsız, tâli’siz, za-
vallı.
bedel:
karşılık.
ehemmiyet:
önem, değer,
kıymet.
evvelâ:
birinci olarak, her şey-
den önce, ilk olarak.
ferah:
gönül açıklığı, sevinç,
sevinme.
hakikî:
gerçek.
hariç:
bir şeyin dışı, dışarısı,
dışta kalan.
hasr-ı nazar:
bakışı bir tarafa
veya noktaya dikme.
hayat-ı içtimaiye-i beşeriye:
insanlara ait olan sosyal ha-
yat.
hususan:
bilhassa, özellikle.
hükmünde:
değerinde, ye-
rinde.
ihtimal:
olabilirlik.
ihtiyat:
geleceği düşünerek
tedbirli hareket etme.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
istirahat:
dinlenme, rahat-
lama.
keder:
kaygı, acı, hüzün.
leyle-i Kadir:
Kadir Gecesi,
Kur’ân-ı Kerîm’in dünya sema-
sına nazil olduğu gece, rama-
zanın 27. gecesi.
madem:
… -den dolayı, böyle
ise.
mazhar:
nail olma, şeref-
lenme.
medrese-i Yusufiye:
Yusuf’un
medresesi, Hz. Yusuf’un (a.s.)
iftira, haksızlık ve zulüm ile ha-
piste kalmasından kinaye ola-
rak, iman ve Kur’ân’a hizme-