Heyet-i Vekileye bir istida yazmak için, Hüsrev ve tahirî
yanıma gelsinler.
Said Nursî
{{{
(1)
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ª°r
SÉp
H
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Acaba ortalıkta en ziyade zararlı biz ve nurlar mıdır ki;
her muharrir, serbest yazıyor ve her sınıf, müdahalesiz
toplanma yapıyor? Hâlbuki, din terbiyesi olmasa, Müslü-
manlarda istibdad-ı mutlak ve rüşvet-i mutlakadan başka
çare olamaz. Çünkü, nasıl bir Müslüman, şimdiye kadar
hakikî Yahudî ve nasranî olmaz, belki dinsiz olur, bütün
bütün bozulur; öyle de, bir Müslüman Bolşevik olamaz,
belki anarşist olur, daha istibdad-ı mutlaktan başka idare
edilmez. Biz nur talebeleri hem idareye, hem asayişe,
hem vatan ve milletin saadetine çalışıyoruz. karşımızda-
ki dinsiz anarşist ve millet ve vatan düşmanlarıdır. Hükû-
met için bize ilişmek değil, tam himaye ve yardım etmek
elzemdir.
Said Nursî
{{{
Şualar | 815 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
terbiye:
eğitim; iyi ahlâk, saygı ve
edep öğrenme.
Yahudî:
Hz. Yakup’un oğlu Yahu-
da’ya mensup olanlar, İsrailoğul-
ları.
ziyade:
çok, fazla.
anarşist:
hiçbir düzen ve oto-
rite tanımayan, karışıklık ve
bozgunculuktan yana olan,
ondan fayda uman kimse.
asayiş:
emniyet, kanun ve ni-
zam hâkimiyetin sağlanması.
aziz:
muhterem, saygın.
bolşevik:
Rus komünisti.
elzem:
daha (en, pek) lâzım,
lüzumlu, gerekli.
hakikî:
gerçek.
Heyet-i Vekile:
vekiller he-
yeti, bakanlar kurulu, kabine.
himaye:
koruma, muhafaza
etme.
idare:
memleket işlerinin yü-
rütülmesi, çekip çevirilmesi.
istibdad-ı mutlak:
hiç bir hak
ve hürriyeti tanımayan tam
baskı, tam diktatörlük.
istida:
resmî makamlara bir
işin yapılmasını, yerine getiril-
mesini istemek maksadıyla
yazılan yazı, dilekçe, arzuhâl.
muharrir:
gazete vs. yazarı.
müdahale:
karışma.
Nasranî:
İsevî, Hristiyan.
rüşvet-i mutlaka:
kayıtsız
şartsız rüşvet, çıkar gözetmek-
sizin hiç bir iş yapmama, tam
rüşvet.
saadet:
mutluluk.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
talebe:
öğrenci.
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.