(1)
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ª°r
SÉp
H
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
esaretimdeki hâdisenin gazete ile ilânı, şiddetli yasak-
larla ahaliyi her tarafta bizden kaçırmaya çalışmakla be-
raber, teveccüh-i ammeyi ziyadeleştirmiş. Bize, hususan
şahsıma ihanet etmeye taraftar üç resmî adam, dün avlu-
da demişler: “said pencereden göründüğü vakit ahali top-
lanıp ona bakıyor. pencerede durmasın. Yoksa, koğuşu-
nu değiştiriniz” diye başgardiyan söyledi. Hiç merak et-
meyiniz. Ben her sıkıntıya tahammüle karar vermişim.
duanız bereketiyle inşaallah sıkıntılar sevinçlere dönecek-
ler.
o esaret hâdisesi, aslı doğrudur. Fakat, şahidim olma-
dığından, tafsilen beyan etmemiştim. Yalnız, bir manga
beni idam etmek için geldiğini bilmiyordum; sonra anla-
dım. Ve rus kumandanı tarziye için rusça bir şeyler söy-
ledi, ben bilmedim. demek hazır bulunan ve bu hâdiseyi
gazeteye ihbar eden Müslüman yüzbaşı anlamış ki, ku-
mandan tekrar tekrar “Affet” demiş.
kardeşlerim, ben nurlarla meşgul oldukça sıkıntılar
azalıyor. demek vazifemiz nurlarla iştigaldir ve geçici şey-
lere ehemmiyet vermemek ve sabır ve şükretmektir.
Said Nursî
{{{
Şualar | 825 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
lara, belâ ve afetlere veya bir hak-
sızlığa katlanma, tahammül gös-
tererek Allah’a tevekkül edip sı-
kıntılara göğüs germe.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
şükür:
Allah’ın nimetlerine karşı
memnunluk gösterme, gerek dil
ile gerekse hâl ile Allah’ı hamd
etme.
tafsilen:
tafsilli bir şekilde, uzun
uzadıya, ayrıntılı olarak.
tahammül:
zora dayanma, kötü
ve güç durumlara karşı koyabilme,
katlanma.
taraftar:
benimseyen, isteyen.
tarziye:
hatalı bir hareketten do-
layı affını isteme, özür dileme.
teveccüh-i amme:
genel tevec-
cüh, umumun, herkesin, halkın
yönelişi.
vazife:
görev.
ziyade:
artma, çoğalma.
ahali:
halk.
aziz:
muhterem, saygın.
başgardiyan:
gardiyanların
başı olan kimse, baş efendi.
bereket:
mübareklik, bolluk,
saadet.
beyan etmek:
açıklamak, bil-
dirmek, izah etmek.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ehemmiyet:
önem, değer,
kıymet.
esaret:
esirlik, tutsaklık, hü-
küm altında bulunma.
hâdise:
olay.
hususan:
bilhassa, özellikle.
ihanet:
hainlik, kötülük etme.
ihbar:
haber verme, bildirme,
anlatma, duyurma.
ilân:
yayma, duyurma, bil-
dirme.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
iştigal:
bir işle uğraşma, meş-
gul olma.
koğuş:
hastahane, kışla, ha-
pishane gibi umumî binalarda
çok sayıda kişinin oturmasına
veya yatmasına mahsus bü-
yük oda.
kumandan:
komutan.
manga:
en küçük askerî bir-
lik.
meşgul:
bir işle uğraşan, ilgi-
lenen.
resmî:
devlet adına olan.
sabır:
başa gelen üzücü olay-
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.