hile, hiçbir enaniyet, hiçbir garaz, hiçbir dünyevî ve uh-
revî menfaat karışmayarak yapılan ve tam halis ve hak
ve hakikatten gelen ve şimdi en muannit ve vesveseli
olanları dahi teslime mecbur eden ve bir zahmete muka-
bil inşaallah bin kâr bırakan bu hizmetimiz eğer perde al-
tında kalsaydı çok manalar verilmekle beraber avam-ı ehl-
i iman ile havas kısmı birer bahane ile tam kanaat etme-
yeceklerinden olduğu bildirilmektedir.
• dördüncü mektup olan Hüve nüktesi ise,
(1)
l
ón
Mn
G *G n
ƒo
g r
?o
b
ve
(2)
n
ƒo
g s
’p
G n
¬'
dp
G n
B’
kelime-i kudsiyeleriyle
maddî cihetinde
(3)
n
ƒo
g
lâfzında siz sevgili üstadımızın bir
seyahat-i hayaliye-i fikriyelerinde, hava sahifesinin müta-
lâalarıyla görülen zarif bir nükte-i tevhidde iman mesle-
ğindeki gayet derecede kolaylık ile meslek-i dalâletteki
nihayetsiz müşkülât kısa bir işaretle beyan edilmiş. kud-
ret-i İlâhiyenin bir arşı olan bir avuç toprakta konulan
muhtelif tohumların mahiyetlerinde ve emir ve iradenin
diğer bir arşı olan havanın bir parçasında neşvünema bu-
lan
n
ƒo
g
lâfzında görülen harikalar, esbaba verildikçe, deh-
şetli müşkülâtın zuhuru ve Vahid-i ehade verildikçe fev-
kalâde sühuletin vücudu; hem ehl-i dalâletin, hususan
maddiyyun ve tabiiyyun meslek erbabına, hem ehl-i ima-
na gayet şirin, gayet güzel, gayet hoş, hem gayet mukni
ve müskit bir şekilde ispat edilerek bir risale kadar kıyme-
ti bulunan hususan tahavvülât-ı zerrat hakkındaki otuzun-
cu sözle, tabiat risalesi olan Yirmi üçüncü lem’anın
Şualar | 833 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
inşaallah:
‘Allah izin verirse’ ma-
nasında kullanılan bir dua.
irade:
dileme, isteme, bir şeyi ya-
pıp yapmama konusunda için olan
iktidar, güç.
ispat:
kanıtlama.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
kelime-i kudsiye:
yüce, kudsî söz.
Kudret-i İlâhiye:
Allah’ın kudreti,
Allah’ın kudretiyle yaptığı işler, fi-
iller, tasarruflar.
maddî:
madde ile alâkalı, cismanî.
maddiyyun:
maddenin ezelî ve
ebedî olduğuna, sonradan yaratıl-
mamış bulunduğuna inananlar,
maddeye bağlı kalanlar, madde-
ciler, materyalistler.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası, ta-
biatı, niteliği.
mecbur:
zorunlu olma, zorunda
kalma.
meslek:
gidiş, tutulan yol, sistem.
meslek-i dalâlet:
dalâlet yolu, sa-
pıklık mesleği.
muannit:
inatçı, ayak direyen.
muhtelif:
türlü türlü, çeşitli.
mukabil:
karşılık.
mukni:
ikna eden, inandıran, inan-
dırıcı, kandıran.
müskit:
susturan, karşılığa mey-
dan vermeyen, konuşamayacak
hale getiren.
müşkülât:
müşküller, güçlükler,
zorluklar, çetinlikler.
mütalâa:
bir şeyi etraflıca dü-
şünme, tetkik etme.
neşvünema:
yayılıp gelişme, bü-
yüyüp gelişme; büyüme, boy
atma, yetişme, gelişme.
nihayetsiz:
sonsuz, sınırsız.
nükte:
ince manalı, düşündürücü
söz.
nükte-i tevhid:
tevhid nüktesi; Al-
lah’ın birliğindeki incelik, güzellik
ve zarif mana.
seyahat-i hayaliye-i fikriye:
ha-
yalde ve düşüncede yapılan se-
yahat.
sühulet:
kolaylık.
tabiiyyun:
tabiatçılar, materyalist-
ler, tabiata tapanlar.
tahavvülât-ı zerrat:
zerrelerin de-
ğişmesi, atomlardaki bir hâlden
başka bir hâle geçme, değişiklik.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete ait,
ahiret âlemiyle ilgili.
Vahid-i Ehad:
bir olan ve birliği
her bir şeyde tecelli eden Allah.
vesvese:
şüphe, kuruntu, kalbe
gelen asılsız kötü ve sinsi düşünce.
zarif:
inceliği, lâtifliği ile hoşa gi-
den.
zuhur:
görünme, belli olma, or-
taya çıkma.
arş:
göğün en yüksek katı.
avam-ı ehl-i iman:
ehl-i ima-
nın, mü’minlerin avam taba-
kası.
beyan etmek:
açıklamak, bil-
dirmek, izah etmek.
cihet:
yön.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
dünyevî:
dünyaya ait.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli; yol-
dan çıkanlar, azgın ve sapkın
kimseler.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri.
enaniyet:
kendini beğenme,
bencillik, egoistlik.
erbap:
ehil, lâyık.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
fevkalâde:
olağanüstü.
garaz:
kötü kasıt, düşmanca
niyet, kin.
gayet:
son derece.
halis:
samimî, her amelini yal-
nız Allah rızası için işleyen.
havas:
marifet ve yaşayışça
üstün olan, üst tabaka.
hile:
aldatmaya yönelik dü-
zen, desise.
hususan:
bilhassa, özellikle.
iman:
inanç, itikat.
1.
De ki: O Allah birdir. ( İhlâs Suresi: 1.)
2.
Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. (Bakara Suresi: 163; Al-i İmran Suresi: 2; Tevbe Suresi: 129...)
3.
O.