(1)
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ª°r
SÉp
H
SIKINTILIMuSiBETLEriMihiçEiNdirEN
BirhaKiKaTLiTESELLidir.
Birinci
: Hakkımızda zahmet rahmete dönmesi.
İkinci
: kader adaleti içinde rıza ve teslim ferahı.
Üçüncü
: İnayet-i hassanın nurcular hakkında hususi-
yetindeki sevinç.
Dördüncü
: geçici olmasından, zevalinde lezzet.
Beşinci
: ehemmiyetli sevaplar.
Altıncı
: Vazife-i İlâhiyeye karışmamak.
Yedinci
: en şiddetli hücumda en az meşakkat ve kü-
çük yaralar.
Sekizinci
: sair musibetzedelere nispeten çok derece
hafif.
Dokuzuncu
: nur ve iman hizmetinde şiddetli imtihan-
dan çıkan yüksek ilânatın tesiratındaki sürur.
dokuz adet manevî sevinçler, öyle teskin edici bir mer-
hem ve tatlı bir ilâçtır ki, tarif edilmez, ağır elemlerimizi
teskin ediyor.
Said Nursî
{{{
Şualar | 837 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
meşakkat:
zahmet, sıkıntı, güçlük,
zorluk.
musibet:
felâket,belâ.
musibetzede:
musibet görmüş,
felâkete uğramış, belâya, kazaya
uğrayan.
nispeten:
nispetle, kıyaslayarak.
rahmet:
şefkat, merhamet, bağış-
lama ve esirgeyicilik.
rıza:
razılık, razı olma, hoşnutluk,
memnunluk.
sâir:
diğer, başka, öteki.
sevap:
hayırlı bir işe karşı Allah
tarafından verilen mükafat.
sürur:
sevinç, mutluluk.
teselli:
avunma.
tesirat:
etkiler, tesirler.
teskin:
sakinleştirme, yatıştırma.
vazife-i İlâhiye:
doğrudan doğ-
ruya Allah’a ait olan iş ve vazife.
zahmet:
sıkıntı, eziyet, meşakkat.
zeval:
zail olma, sona erme, yok
olma.
adalet:
her hak sahibine hak-
kının tam ve eksiksiz veril-
mesi, düzenli ve dengeli oluş.
ehemmiyetli:
önemli.
ferah:
gönül açıklığı, sevinç,
sevinme.
hakikat:
gerçel, doğru.
hususîyet:
hususîlik, ayırıcı
özellik.
hücûm:
saldırma.
ilânât:
ilânlar.
iman:
inanç, itikat.
İnayet-i hassa:
Özel yardım,
özel himaye, hususî lütuf; Ce-
nab-ı Hakkın sevdiği kullarına
yapmış olduğu hususî hima-
yesi ve yardımı.
Kader:
İlâhî hüküm; Cenab-ı
Hakk’ın takdir ve tayin etmesi.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.