bulunuyorum gibi ferahla dinledim. Birden baktım ki, iki
tarafınızda sizi dinleyenler var. Yarım saat devam etti.
Merak ettim, kalben dedim: “Habbeyi kubbe yapan ve
yanlış mana veren bir casus, dinleyenler içinde bulunmak
ihtimali var ki, dikkatle kulak veriyor ve konuşan kardeş-
ler ihtiyatsızlıklarından ve sohbetin keyfinden hiç onlara
bakmıyorlar, dikkat etmiyorlar” diye size cevap gönder-
dim. elhamdülillâh, bir zararlı konuşma olmadığını bildim.
Bu nazik sırada ihtiyat lâzımdır.
San i yen
: Hoca Hasan’ın haddimden yüz derece zi-
yade bir hüsnüzan ile yazdığı bir mektubundan bildim ki,
aynen denizli kahramanı merhum Hasan Feyzi sistemin-
de bir nur naşiri olacak. İnşaallah, onun gibi, Afyon’da
dahi Hasan Feyzi’ler çıkacaklar. Afyon, denizli’den geri
kalmayacak, zahmetimizi rahmete çevirecek.
Said Nursî
{{{
Kardeşlerim!
Ben, gazeteleri merak etmezdim. Fakat bu sırada hem
ehl-i sünnet, hem sebilürreşad’ın lehimizdeki yazıları her
hâlde aleyhimizdeki kıskançları ve gizli düşman zındıkları
şaşırtmış. Bunlar o dostları susturmak için çalışmak ihti-
mali beni meraklandırdı.
Said Nursî
{{{
aleyh:
karşı, karşıt.
casus:
çeşitli konularda sır mahi-
yetindeki şeyleri öğrenip başka-
larına bildiren kimse.
Ehl-i Sünnet:
İslâm’ı ilk günkü sa-
fiyetiyle kabul ederek dinden ol-
mayan şeyleri karıştırmayıp, Hz.
Peygamberin sünnetinden ve yo-
lundan ayrılmayanlar.
Elhamdülillâh:
Allah’a hamd ol-
sun, Allah’a şükür.
ferah:
gönül açıklığı, sevinç, se-
vinme.
Habbe:
tane.
hüsnüzan:
bir kimsenin veya bir
hadisenin iyiliği hakkındaki vicdanî
ve iyi kanaat.
ihtimal:
olabilirlik.
ihtiyat:
geleceği düşünerek ted-
birli hareket etme.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’ ma-
nasında kullanılan bir dua.
kalben:
kalp ile, kalpten; içten
ve samimî olarak.
kubbe:
gökyüzü, sema.
leh:
onun tarafına, ondan
yana, birinin faydası için yapı-
lan hareket.
merhum:
rahmete kavuşmuş,
ölmüş, ölü.
naşir:
eser, neşreden, yayın-
layan, dağıtan.
nazik:
narin, ince; dikkat ge-
rektiren, önemli.
rahmet:
şefkat, merhamet,
bağışlama ve esirgeyicilik.
Saniyen:
ikinci olarak.
Sebilü’r-reşad:
Mehmed
Âkif’in başyazarlığını yaptığı
meşhur İslâmcı dergi. Bu dergi,
1908. 1911 yılları arasında 182
sayı çıkan Sırat-ı Müstakim’in
yerine, 1912 yılından sonra Se-
bilü’r-Reşad adıyla çıkmaya
başlamıştır.
zahmet:
sıkıntı, eziyet, meşak-
kat.
ziyade:
çok, fazla.
zındık:
Allah’a ve ahirete inan-
mayan, Allah’ı inkâr eden,
imansız, münkir.
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 836 | Şualar