(1)
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ª°r
SÉp
H
Evve l â :
Ben bazı emarelerle tahmin ederim ki, neş-
redilen mecmualarımızdan en ziyade rehber’e ehemmi-
yet veriyorlar. Ben zannederim ki, Hüve nüktesi gizli
zındık düşmanlarımızın bellerini kırmış, onların istinatgâ-
hı olan tabiat tağutunu dağıtmış, kesif toprakta bir dere-
ce saklayabilirken şeffaf havada, Hüve nüktesinden son-
ra, hiçbir cihetle o tağutu saklamak imkânı kalmamış ki,
küfr-i inadî ve temerrüd-i irtidadî sebebiyle adliyeyi alda-
tıp aleyhimize sevk ediyorlar. İnşaallah, nurlar adliyeleri
lehine çevirip, onların bu hücumunu dahi akim bıraka-
caklar.
Sani yen
: Bu sırada, hem ehl-i sünnet gazetesi, hem
buranın gazetesi, hem zübeyir’in hararetli mukabelesi,
nurlarla iştigalleri güzel bir ilânat hükmüne geçtiler. Be-
nim bedelime, benim hoşuma giden bize dair bahislerine
bakınız, bana bildiriniz.
Said Nursî
{{{
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ª°r
SÉp
H
Aziz, Sıddık Kardeşlerim Mehmed, Mustafa,
İbrahim, Ceylan!
Evve l â
: dün dördünüzün hararetli sohbetini gördüm,
çok sevindim, memnun oldum. Ben de yanınızda
Şualar | 835 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
edilmiş şeylerin hepsi, koleksiyon.
mukabele:
karşılık verme, karşı-
lama.
neşir:
kitap yazma, basma, çı-
karma; herkese duyurma, yayma.
saniyen:
ikinci olarak.
sevk:
yöneltme, gönderme.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
şeffaf:
saydam.
tabiat:
kâinatın düzenini devam
ettiren kanun.
tağut:
insanları Allah’a karşı isyana
sevk eden , isyankâr; her batıl
ma’bud, şeytan.
tağut:
insanları Allah’a karşı isyana
sevk eden , isyankâr; her batıl
ma’bud, şeytan.
temerrüd-i irtidadî:
dinden çıka-
nın dine karşı direniş gösterip inat-
laşması.
ziyade:
çok, fazla.
zındık:
Allah’a ve ahirete inanma-
yan, Allah’ı inkâr eden, imansız,
münkir.
adliye:
mahkeme, yargılama
işleriyle uğraşan daire.
akim:
neticesiz, sonu yok, ba-
şarısız.
aleyh:
karşı, karşıt.
aziz:
muhterem, saygın.
bahis:
konu.
bedel:
karşılık.
cihet:
yön.
dair:
alâkalı, ilgili.
ehemmiyet:
önem, değer,
kıymet.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
evvelâ:
birinci olarak, her şey-
den önce, ilk olarak.
hararet:
ateşlilik, coşkunluk,
heyecanlılık.
hücum:
saldırma.
hükmüne:
yerine, değerine.
ilânat:
ilânlar.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
istinatgâh:
dayanak noktası,
güvenilecek yer.
iştigal:
bir işle uğraşma, meş-
gul olma.
kesif:
kaba, yoğun, şeffaf ol-
mayan.
küfr-i inadî:
inada dayalı kü-
für, inattan doğan küfür, inat-
tan kaynaklanan küfür; ger-
çekleri görmek istememe.
leh:
onun tarafına, ondan
yana, birinin faydası için yapı-
lan hareket.
mecmua:
tertip ve tanzim
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.