Şualar - page 817

düşmanlarımız iki plânı takip edip; biri beni ihanetlerle
çürütmek, ikincisi mabeynimize bir soğukluk vermektir.
Başta Hüsrev aleyhinde bir tenkit ve itiraz ve gücenmek-
le bizi birbirimizden ayırmaktır. Ben size ilân ederim ki,
Hüsrev’in bin kusuru olsa, ben onun aleyhinde bulunmak-
tan korkarım. Çünkü, şimdi onun aleyhinde bulunmak,
doğrudan doğruya risale-i nur aleyhinde ve benim aley-
himde ve bizi perişan edenlerin lehinde bir azîm hıyanet-
tir ki, benim sobamın parçalanması gibi acip, sebepsiz bir
hâdise başıma geldi. Ve bana yapılan bu son işkence da-
hi bu manasız ve çok zararlı tesanütsüzlüğünüzden geldi-
ğine kanaatim var. dehşetli bir parmak buraya, hususan
altıncıya karışıyor. Beni bu bayramımda ağlatmayınız, ça-
buk kalben tam barışınız.
Said Nursî
{{{
(1)
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ª°r
SÉp
H
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Ben bugün yalnız iki üç kardeşimizin tahliyelerini ister-
dim. Fakat hakkımızdaki inayet-i İlâhiye onların menfa-
ati için geri bıraktı. Ve yirmi gün kadar, bizim bu vaziye-
timiz lâzım ve elzemdir. Çünkü bu bayramda beraber bu-
lunmamız hem bize, hem nurlara, hem hizmetimize,
hem manevî ve maddî istirahatimize ve hacıların duala-
rından tam bir hisse almamıza ve Ankara’ya gönderilen
risale-i nur’un müsadereden kurtulmasına ve bizim
Şualar | 817 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
maddî:
madde ile alâkalı, cismanî.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
menfaat:
fayda.
müsadere:
toplatma, elden alma.
plân:
bir şeyi gerçekleştirmek için
yapılan düzenleme.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
tahliye:
tutukluyu serbest bı-
rakma.
tenkit:
eleştirme.
tesanüt:
dayanışma, birbirine da-
yanma ve destek olma.
vaziyet:
durum.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
aleyh:
karşı, karşıt.
azîm:
büyük.
aziz:
muhterem, saygın.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
elzem:
daha (en, pek) lâzım,
lüzumlu, gerekli.
hâdise:
olay.
hisse:
pay, nasip.
hususan:
bilhassa, özellikle.
hıyanet:
hainlik, ihanet, ken-
dine olan güveni kötüye kul-
lanma, sözünde durmayıp
oyun etme.
ihanet:
hainlik, kötülük etme.
ilân:
yayma, duyurma, bil-
dirme.
inayet-i İlâhiye:
Allah’ın yar-
dımı.
istirahat:
dinlenme, rahat-
lama.
işkence:
eziyet, azap, bir kim-
seye verilen maddî-manevî sı-
kıntı, zulüm.
itiraz:
kabul etmediğini be-
lirtme, karşı çıkma.
kalben:
kalp ile, kalpten; içten
ve samimî olarak.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
kusur:
eksiklik, özür, suç, ka-
bahat.
leh:
onun tarafına, ondan
yana, birinin faydası için yapı-
lan hareket.
mabeyn:
ara.
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
1...,807,808,809,810,811,812,813,814,815,816 818,819,820,821,822,823,824,825,826,827,...1581
Powered by FlippingBook