(1)
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ª°r
SÉp
H
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Evvelâ
: Bu sene serbest olsaydı belki bir kısmımız hac-
ca gidecekti. İnşaalah, bu niyetimiz bilfiil gitmiş gibi ka-
bul olup, bu sıkıntılı hâlimizde hizmet-i imaniye ve nuri-
yemiz öyle büyük bir hac sevabını verecek.
San i yen
: “risale-i nur kur’ân’ın çok kuvvetli, hakikî
bir tefsiridir” tekrar ile dediğimizden, bazı dikkatsizler tam
manasını bilemediğinden bir hakikati beyan etmeye bir
ihtar aldım. o hakikat şudur:
tefsir iki kısımdır:
•
Birisi
, malûm tefsirlerdir ki, kur’ân’ın ibaresini ve ke-
lime ve cümlelerinin manalarını beyan ve izah ve ispat
ederler.
•
İkinci kısım tefsir ise
, kur’ân’ın imanî olan hakikatle-
rini kuvvetli hüccetlerle beyan ve ispat ve izah etmektir.
Bu kısmın pek çok ehemmiyeti var. zahir malûm tefsir-
ler, bu kısmı bazen mücmel bir tarzda derç ediyorlar. Fa-
kat, risale-i nur, doğrudan doğruya bu ikinci kısmı esas
tutmuş, emsalsiz bir tarzda muannit feylesofları susturan
bir manevî tefsirdir.
Sa l i sen
: sabahleyin bir şey yazacaktım, kaldı. Şimdi
aynı mesele çıktı, kâtip salim Bey izin verdi; yarın,
aziz:
muhterem, saygın.
beyan etmek:
açıklamak, bildir-
mek, izah etmek.
bilfiil:
bizzat kendi çalışması ile,
kendi yaparak.
derç:
toplama, bir araya getirme.
ehemmiyet:
önem, değer, kıymet.
emsalsiz:
benzersiz.
evvelâ:
birinci olarak, her şeyden
önce, ilk olarak.
feylesof:
sapık fikirli, felsefe ile
uğraşan.
hakikat:
gerçek.
hakikî:
gerçek.
hizmet-i imaniye:
imana ait hiz-
met, iman ve Kur’ân hakikatlerinin
ikna edici ve ilmî delillerle anlaşıl-
masına hizmet etme.
hizmet-i Nuriye:
Nur hizmeti, Ri-
sale-i Nur için çalışma.
hüccet:
delil.
ibare:
metin, cümle veya bir
kaç cümleden oluşan söz
grubu.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
imanî:
imana ait olan, imana
dair olan, imanla ilgili.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme.
izah:
açıkça ortaya koyma, bir
konuyu ayrıntılarıyla, eksiksiz
anlatma.
kâtip:
yazan, yazıcı.
malûm:
bilinen, bilinir olan.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
mesele:
önemli konu.
muannit:
inatçı, ayak direyen.
mücmel:
öz olarak anlatılmış,
kısa ve az sözle ifade edilmiş,
öz, özet.
salisen:
üçüncü olarak.
saniyen:
ikinci olarak.
sevap:
hayırlı bir işe karşı Al-
lah tarafından verilen mükâ-
fat.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
tarz:
biçim, şekil, suret.
tefsir:
Kur’ân’ın mana bakı-
mından izahı, açıklaması.
zahir:
.
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 814 | Şualar