“Milyonlar kahraman başlar feda oldukları bir hakika-
te, başımız dahi feda olsun” diye, onlar namına söylemiş,
mahkemeyi hayret ve takdirle susturmuş.
demek, nurcularda hakikî, halis, sırf rıza-i İlâhî için ve
müspet ve uhrevî fedaîler var ki; mason ve komünist ve
ifsat ve zındıka ve ilhad ve taşnak gibi dehşetli komiteler
o nurculara çare bulamayıp hükûmeti, adliyeyi aldatarak
lâstikli kanunlar ile onları kırmak ve dağıtmak istiyorlar.
İnşaallah bir halt edemezler; belki, nurun ve imanın fe-
daîlerini çoğaltmaya sebebiyet verecekler.”
Said Nursî
{{{
(1)
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ª°r
SÉp
H
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
dünkü suale benzer, kırk sene evvel olmuş bir sual ve
cevabı size hikâye edeceğim. o eski zamanda, eski sa-
id’in talebeleri üstatlarıyla şiddet-i alâkaları fedaîlik dere-
cesine geldiğinden, Van, Bitlis tarafında ermeni komite-
si taşnak fedaîleri çok faaliyette bulunmasıyla, eski sa-
id onlara karşı duruyordu, bir derece susturuyordu. ken-
di talebelerine mavzer tüfekleri bulup, medresesi bir va-
kit asker kışlası gibi silâhlar, kitaplarla beraber bulundu-
ğu vakit, bir asker feriki geldi, gördü, dedi: “Bu medre-
se değil, kışladır.” Bitlis hâdisesi münasebetiyle evhama
düştü, emretti: “onun silâhlarını alınız.” Bizden ellerine
adliye:
mahkeme, yargılama işle-
riyle uğraşan daire.
aziz:
muhterem, saygın.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
evham:
vehimler, zanlar, kuşkular,
esassız şeyler, kuruntular.
evvel:
önce.
feda:
uğruna verme, kurban olma.
fedaî:
canını esirgemeyen, mühim
bir maksat uğruna canını vermeye
hazır bulunan.
ferik:
askerî kolordu kumandanı,
korgeneral.
hâdise:
olay.
hakikat:
gerçek.
hakikî:
gerçek.
halis:
samimî, her amelini yalnız
Allah rızası için işleyen.
halt:
karıştırma, uygunsuz fiil ve
davranış.
hikâye:
anlatılan olay, kıssa.
ifsat:
fesada uğratma, bozma, ka-
rışıklık çıkarma.
ilhad:
islâm inancından dönme,
Allah’ın varlığına ve birliğine inan-
mayış.
iman:
hak dini kabul etme, İslâm
dinini kabul etme, İslâmın gerekli
olan esaslarına inanma, Allah’a
inanma.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’ ma-
nasında kullanılan bir dua.
kanun:
yasa.
komite:
kötü bir maksat için top-
lanmış gizli cemiyet.
komite:
kötü bir maksat için top-
lanmış gizli cemiyet.
komünist:
bütün malların ortak-
laşa kullanıldığı ve özel mülkiyetin
olmadığı iddiasında bulunan dü-
zen in mensubu olan kimse.
kışla:
ask. askerlerin topluca
barındığı büyük yapı; askerî
birliklere ait bina.
mason:
dünyevî maksatlarla
kurulmuş, sıkı bir dayanışmayı
esas alan komiteci teşkilâtın
mensubu.
mavzer:
bir cins tüfek.
medrese:
eski dönemde ders
okutulan düzenli öğretim ku-
ruluşu.
münasebet:
vesile, … -dan do-
layı.
müspet:
gerçek, doğru, yararlı
olanı yapan veya arayan.
nam:
ad.
Nurcu:
Bediüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine
taraftar olan, Risale-i Nur’ları
okuyup neşreden kimse.
rıza-i İlâhî:
Allah’ın rızası, hoş-
nutluğu.
sebebiyet:
sebep olma.
sual:
soru.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
şiddet-i alâka:
alâkanın, ilginin
şiddeti, ilginin aşırılığı.
takdir:
kıymet verme, be-
ğenme.
talebe:
öğrenci.
Taşnak:
bir Ermeni komitesi.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete
ait, ahiret âlemiyle ilgili.
zındıka:
dinsizlik, inançsızlık.
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 822 | Şualar