Şualar - page 794

senin, hem buradaki kardeşlerin tek birisiyle yakında gö-
rüşmek için bu zahmet ve meşakkatin başka surette on
mislini çekseydiniz yine ucuz olurdu. Hem nurun takva-
darâne ve riyazetkârâne meşrebi, hem umuma ve en
muhtaçlara, hatta muarızlara ders vermek mesleği, hem
dairesindeki şahs-ı manevîyi konuşturmak için eski za-
manda ehl-i hakikatin senede hiç olmazsa bir-iki defa iç-
timaları ve sohbetleri gibi, nur Şakirtlerinin de birkaç se-
nede en müsait olan medrese-i Yusufiyede bir defa top-
lanmalarının lüzumu cihetinde bin sıkıntı ve meşakkat da-
hi olsa, ehemmiyeti yoktur. eski hapislerimizde birkaç za-
yıf kardeşlerimizin usanıp daire-i nuriyeden çekinmeleri
onlara pek büyük bir hasaret oldu; ve nurlara hiç zarar
gelmedi. onların yerine daha metin, daha muhlis şakirt-
ler meydana çıktılar. Madem dünyanın bu imtihanları ge-
çicidir, çabuk giderler, sevaplarını, meyvelerini bizlere ve-
rirler; biz de inayet-i İlâhiyeye itimat edip, sabır içinde
şükretmeliyiz.
Said Nursî
{{{
(1)
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ª°r
SÉp
H
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
evvelâ: son iki parçayı ya eski harf veya makine
harfiyle, berâ-i malûmat, gayr-i resmî, mahkeme reisine
münasip gördüğünüz bir ciddî adamla verdiğiniz vakit,
ayrı bir pusula da ona yazınız ki: “said size teşekkür
aziz:
muhterem, saygın.
berâ-i malûmat:
bilgi ve malûmat
için, bilgi vermek için.
ciddî:
gerçek olarak, hakikaten.
cihet:
yön.
daire-i Nuriye:
nura ait daire, nur
dairesi.
ehemmiyet:
önem, değer, kıymet.
ehl-i hakikat:
hakikati arzulayan-
lar, gerçeği bulup onun peşinden
gidenler; Allah adamı.
evvelâ:
birinci olarak, her şeyden
önce, ilk olarak.
gayr-i resmî:
resmî olmayan.
hasaret:
hasar, zarar, ziyan.
içtima:
toplanma.
inayet-i İlâhiye:
Allah’ın yardımı.
itimat:
dayanma, güvenme.
madem:
… -den dolayı, böyle ise.
medrese-i Yusufiye:
Yusuf’un
medresesi, Hz. Yusuf’un (a.s.) iftira,
haksızlık ve zulüm ile hapiste kal-
masından kinaye olarak, iman ve
Kur’ân’a hizmetinden dolayı tevkif
edilenlerin hapsedildiği yer mana-
sında, hapishane.
meslek:
gidiş, tutulan yol, sistem.
meşakkat:
zahmet, sıkıntı, güçlük,
zorluk.
meşrep:
gidiş, hareket tarzı, tavır,
tutum, meslek.
metin:
sağlam ve dayanıklı; ko-
laylıkla sarsılmayan, telâşa düş-
meyen ve korkuya kapılmayan.
misil:
kat; eş.
muarız:
muhalefet eden, karşı çı-
kan, muhalif.
muhlis:
ihlâslı, samimî; bir işi hiç
bir karşılık beklemeden sırf Allah
rızası için yapan.
münasip:
uygun.
müsait:
uygun, münasip.
pusula:
kısa mektup.
reis:
başkan.
riyazetkârâne:
nefsini terbiye
ederek; ölümlü ve geçici şeyler-
den nefsini çekerek kanaat
içinde yaşayarak.
sabır:
başa gelen üzücü olay-
lara, belâ ve afetlere veya bir
haksızlığa katlanma, taham-
mül göstererek Allah’a tevek-
kül edip sıkıntılara göğüs
germe.
sevap:
Allah’ın rızasına sebep
olan hayırlı hareket, güzel iş
ve davranış.
suret:
biçim, şekil, tarz.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
şahs-ı manevî:
manevî şahıs,
belli bir kişi olmayıp bir cema-
atten meydana gelen manevî
şahıs.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şükür:
Allah’ın nimetlerine
karşı memnunluk gösterme,
gerek dil ile gerekse hâl ile Al-
lah’ı hamd etme.
takvadarâne:
takvaya düşkün
olarak; bütün günahlardan
kendini koruyarak, dinin yasak
ettiği şeylerden kaçınarak.
teşekkür:
yapılan bir iyilik
karşısında minnet, memnuni-
yet ve şükür ifade etme, şü-
kretme.
umum:
bütün, herkes.
zahmet:
sıkıntı, eziyet, meşak-
kat.
zaif:
zayıf.
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 794 | Şualar
1...,784,785,786,787,788,789,790,791,792,793 795,796,797,798,799,800,801,802,803,804,...1581
Powered by FlippingBook