onların hatırları için kader-i İlâhî ile buraya girdik ve bir
kısmımız onların saadeti ve manevî rahatları için buradan
çıkmak istemiyoruz ve istirahatimizi onlar için feda edip
her sıkıntıya sabır ve tahammül ediyoruz; elbette o yeni
kardeşlerimiz dahi denizli mahpusları gibi, kardeşliğimiz
hatırı için, şaban ve ramazan hürmetine birbirine küsme-
mek ve kardeş olup barışmak lâzım ve elzemdir. zaten
biz ve ben, onları nur talebeleri dairesinde biliriz ve du-
alarımıza girmişler.
Said Nursî
{{{
(1)
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ª°r
SÉp
H
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Evve l â
:
(2)
*G o
?n
QÉn
àr
NG Én
ª«/
a o
ôr
«n
îr
dn
G
sırrıyla, inşaallah, mah-
kememizin tehirinde ve tahliye olan kardeşlerimizin yine
mahkeme gününde burada bulunmalarında büyük hayır-
lar var.
evet, risale-i nur’un meselesi âlem-i İslâm’da, husu-
san bu memlekette küllî bir ehemmiyeti bulunduğundan,
böyle heyecanlı toplamalar ile umumun nazar-ı dikkatini
nur hakikatlerine celp etmek lâzımdır ki, ümidimizin ve
ihtiyatımızın ve gizlememizin ve muarızların küçültmele-
rinin fevkinde ve ihtiyârımızın haricinde, böyle şaşaa ile,
risale-i nur kendi derslerini dost ve düşmana aşikâren
âlem-i İslâm:
İslâm âlemi, İslâm
dünyası.
aziz:
muhterem, saygın.
celp:
çekme, çekiş, kendine çek-
mek.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ehemmiyet:
önem, değer, kıymet.
elzem:
daha (en, pek) lâzım, lü-
zumlu, gerekli.
evvelâ:
birinci olarak, her şeyden
önce, ilk olarak.
feda:
uğruna verme, kurban olma.
fevkinde:
üstünde.
hakikat:
gerçek.
hariç:
bir şeyin dışında kalma.
hususan:
bilhassa, özellikle.
ihtiyar:
irade, tercih.
ihtiyat:
geleceği düşünerek ted-
birli hareket etme.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’ ma-
nasında kullanılan bir dua.
istirahat:
dinlenme, rahatlama.
kader-i İlâhî:
İlâhî kader, Allah’ın
kader kanunu.
küllî:
umumî, genel, bütün olan.
madem:
… -den dolayı, böyle ise.
mahpus:
hapsedilmiş olan, tu-
tuklu.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
mesele:
önemli konu.
muarız:
muhalefet eden, karşı
çıkan, muhalif.
nazar-ı dikkat:
dikkatli
bakma, dikkatli bakış.
saadet:
mutluluk.
sabır:
başa gelen üzücü olay-
lara, belâ ve afetlere veya bir
haksızlığa katlanma, taham-
mül göstererek Allah’a tevek-
kül edip sıkıntılara göğüs
germe.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
sır:
gizli hakikat.
Şaban:
Hicrî ayların sekizincisi
ve mübarek Üç Ayların ikin-
cisi.
şaşaa:
gösteriş, debdebe.
tahammül:
zora dayanma,
kötü ve güç durumlara karşı
koyabilme, katlanma.
tahliye:
tutukluyu serbest bı-
rakma.
talebe:
öğrenci.
tehir:
erteleme, sonraya bı-
rakma.
umum:
bütün, herkes.
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
2.
Hayır, Allah’ın seçtiğindedir.
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 792 | Şualar