Şualar - page 783

takdir edilerek Van’da üniversite açmak teklifi tekrarlan-
dı.
Buraya kadar geçen hayatım bir vatanperverlik hâli idi.
siyaset yoluyla dine hizmet hissini taşıyordum. Fakat, bu
andan itibaren dünyadan tamamen yüz çevirdim ve ken-
di ıstılahıma göre eski said’i gömdüm. Büsbütün ahiret
ehli Yeni said olarak dünyadan elimi çektim. tam bir in-
ziva ile, bir zaman, İstanbul’un Yûşa tepesine çekildim.
daha sonra doğduğum yer olan Bitlis ve Van tarafına gi-
derek, mağaralara kapandım. ruhî ve vicdanî hazzımla
baş başa kaldım.
p
án
°SÉn
«°u
ùdGn
h p
¿Én
£r
«°s
ûdG n
øp
e $Ép
H o
Pƒo
Yn
G
yani, “
Şey-
tandan ve siyasetten Allah’a sığınırım
” düsturuyla, kendi
ruhî âlemime daldım. Ve kur’ân-ı Azîmüşşan’ın tetkik ve
mütalâasıyla vakit geçirerek, Yeni said olarak yaşamaya
başladım.
Fakat, kaderin cilveleri, beni menfî olarak muhtelif
yerlerde bulundurdu. Bu esnada kur’ân-ı kerîm’in fey-
zinden kalbime doğan füyuzatı yanımdaki kimselere yaz-
dırarak birtakım risaleler vücuda geldi. Bu risalelerin he-
yet-i mecmuasına, risale-i nur ismini verdim. Hakikaten
kur’ân’ın nuruna istinat edildiği için, bu isim vicdanım-
dan doğmuş. Bunun ilham-ı İlâhî olduğuna bütün ima-
nımla kaniim ve bunları istinsah edenlere “Bârekâllah”
dedim. Çünkü, iman nurunu başkalarından esirgemeye
imkân yoktu. Bu risalelerim, birtakım iman sahipleri ta-
rafından birbirinden alınarak istinsah edildi. Bana böyle
bir kanaat verdi ki: Müslümanların zedelenen imanlarını
Şualar | 783 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
şerefi yüce olan Kur’ân.
Kur’ân-ı Kerîm:
Kur’ân; Hz. Mu-
hammed’e vahiyle indirilen en son
İlâhî kitap.
menfi:
nefyedilmiş, sürgün edilmiş,
sürgün.
muhtelif:
türlü türlü, çeşitli.
mütalâa:
bir şeyi etraflıca düşün-
me, tetkik etme.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
ruhî:
ruha ait, ruhla ilgili.
siyaset:
hükümet etme, devlet
idaresi, politika.
takdir:
kıymet verme, beğenme.
tetkik:
dikkatle araştırma, incele-
me.
vatanperverlik:
yurtseverlik, va-
tanını sevme ve düşkün olma.
vicdan:
insanın içindeki iyiyi kö-
tüden ayırabilen ve iyilik etmekten
lezzet duyan ve kötülükten elem
alan manevî bir his.
vicdanî:
vicdanla ilgili, vicdana ait,
iç duygu ile ilgili, kalbî his ile ilgili.
ahiret:
dünya hayatından son-
ra başlayıp ebediyen devam
edecek olan ikinci hayat.
bârekâllah:
Allah mübarek et-
sin, hayırlı ve bereketli olsun.
cilve:
tecelli, görüntü.
düstur:
kanun, kural, esas,
prensip.
feyiz:
bolluk, bereket, verim-
lilik.
füyuzat:
feyizler, manevî bol-
luk ve bereketler, inayetler.
hakikaten:
hakikat olarak,
doğrusu, gerçekten.
haz:
manevî tat.
heyet-i mecmua:
bir şeyin te-
ferruatına ve cüzlerine bakıl-
maksızın bütününün gösterdiği
hâl ve manzara.
ıstılah:
deyim, tabir.
ilham-ı İlâhî:
Allah tarafından
kalbe indirilen ilham.
iman:
inanma, itikat.
imkân:
mümkün olma, olabi-
lirlik.
inziva:
bir köşeye çekilme,
tek başına yaşama, dünya iş-
lerinden vazgeçme, dünyadan
el-etek çekme.
istinat:
dayanma, güvenme.
istinsah:
nüshasını yazma, ör-
neğini çıkarma, kopya etme.
itibaren:
den beri, … -den baş-
layarak, itibar ederek.
kader:
İlâhî hüküm; Cenab-ı
Hakk’ın takdir ve tayin etme-
si.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
kani:
kanmış, inanmış, tatmin
olmuş.
Kur’ân:
Allah tarafından vahiy
yoluyla Hz. Muhammed’e in-
dirilmiş, semavî kitapların so-
nuncusu.
Kur’ân-ı azîmüşşan:
şan ve
1...,773,774,775,776,777,778,779,780,781,782 784,785,786,787,788,789,790,791,792,793,...1581
Powered by FlippingBook