Şualar - page 770

(1)
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ª°r
SÉp
H
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Ben hem risale-i nur’u, hem sizleri, hem kendimi,
Hüsrev ve Hıfzı ve Bartınlı seyyid’in kıymettar müjdele-
riyle hem tebrik, hem tebşir ediyorum.
evet bu sene Hacca gidenler, Mekke-i Mükerreme’de
nurun kuvvetli mecmualarını büyük âlimlerin hem Arab-
ca, hem Hintçe tercüme ve neşre çalışmaları gibi; Medi-
ne-i Münevvere’de dahi o derece makbul olmuş ki, rav-
za-i Mutahhara’nın Makber-i saadeti üstünde konulmuş.
Hacı seyyid kendi gözüyle Asa-yı Mûsa mecmuasını
kabr-i peygamberî (
AsM
) üzerinde görmüş. demek mak-
bul-i nebevî olmuş ve rıza-i Muhammedî Aleyhissalâtü
Vesselâm dairesine girmiş. Hem niyet ettiğimiz ve bura-
dan giden hacılara dediğimiz gibi, nurlar bizim bedelimi-
ze o mübarek makamları ziyaret etmişler. Hadsiz şükür
olsun, nurun kahramanları bu mecmuaları tashihli ola-
rak neşretmeleriyle pek çok faydalarından birisi de, beni
tashih vazifesinden ve merakından kurtardığı gibi, ka-
lemle yazılan sair nüshalara tam bir mehaz olmak cihe-
tinde yüzer tashihçi hükmüne geçtiler. Cenab-ı erha-
mürrâhimîn o mecmuaların her bir harfine mukabil, on-
ların defter-i hasenatlarına bin hasene yazdırsın. Âmin,
âmin, âmin.
{{{
aleyhissalâtü vesselâm:
‘salât ve
selâm onun üzerine olsun’ anla-
mında Hz. Muhammed’e dua.
âlim:
ilim ile uğraşan, ilim adamı.
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun, kabul
eyle!” anlamında duanın sonunda
söylenir.
aziz:
muhterem, saygın.
bedel:
bir şeyin yerini tutan, kar-
şılık.
Cenab-ı Erhamürrâhimîn:
inayet
ve rahmet, yardım ve lütuf sahip-
lerinin en merhametlisi olan, şeref
ve azamet sahibi olan yüce Allah
(c.c.).
cihet:
yön.
defter-i hasenat:
iyilikler, güzel-
likler defteri, insanların yaptığı iyi-
liklerin yazıldığı manevî defter.
faide:
fayda.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hasene:
hayırlı amel, Allah rızasına
uygun iş.
hükmüne:
yerine, değerine.
kabr-i peygamberi:
Hz. Peygam-
berin mezarı.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
makam:
yer, mevki.
Makber-i Saadet:
saadet kabri,
Peygamber Efendimizin (a.s.m.)
mübarek kabr-i şerifleri.
makbul:
kabul edilmiş, geçerli,
reddedilmeyen.
makbul-i Nebevî:
peygamberin
tasvibi, peygamberin kabul etmesi,
beğenmesi.
mecmua:
tertip ve tanzim edilmiş
şeylerin hepsi, koleksiyon.
Medine-i Münevvere:
Nurlu
Medine şehri.
mehaz:
bir eser hazırlanırken
müracaat edilen kaynak.
Mekke-i Mükerreme:
keremli,
aziz, mukaddes Mekke şehri.
mukabil:
karşılık.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
müjde:
sevindirici haber, muş-
tu.
neşir:
kitap yazma, basma, çı-
karma; herkese duyurma, yay-
ma.
nüsha:
birbirinin aynı olan su-
retlerin her biri.
ravza-i Mutahhara:
Peygam-
ber Efendimizin (a.s.m.) Medi-
ne’deki mübarek kabr-i şerif-
leri.
rıza-i Muhammedî:
Resulul-
lahın (a.s.m.) rızası.
sair:
diğer, başka, öteki.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz ka-
bullenen.
şükür:
Allah’ın nimetlerine kar-
şı memnunluk gösterme, gerek
dil ile gerekse hâl ile Allah’ı
hamd etme.
tashih:
basılacak bir eserin
dizgilerini kontrol ederek yan-
lışları düzeltme.
tebşir:
müjde verme, müjde-
leme.
vazife:
görev.
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 770 | Şualar
1...,760,761,762,763,764,765,766,767,768,769 771,772,773,774,775,776,777,778,779,780,...1581
Powered by FlippingBook