San i yen
: Bu yeni medrese-i Yusufiyedeki risale-i
nur’un yeni talebelerine deriz: kuvvetli hüccetlerle, hat-
ta ehl-i vukufu da teslime mecbur eden işarat-ı kur’âniye
ile, “
Nur’un sadık şakirtleri iman ile kabre girecekler.
Hem, şirket-i maneviye-i Nuriyenin feyziyle, her bir şa-
kirt, derecesine göre umum kardeşlerinin manevî kazanç-
larına ve dualarına hissedar olur
. güya, âdeta binler dil
ile istiğfar eder, ibadet eder.” Bu iki fayda ve netice, bu
acip zamanda bütün zahmetleri, sıkıntıları hiçe indirir;
pek çok ucuz olarak o iki kıymettar kârları sadık müşteri-
lerine verir.
Said Nursî
{{{
(1)
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ª°r
SÉp
H
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Afyon müdafaanamesinin hem bize, hem bu nurlara,
hem bu memlekete, hem âlem-i İslâm’a alâkadar ehem-
miyetli hakikatleri var.
Her hâlde bunu yeni hurufla beş-on nüsha çıkarmak
lâzımdır; tâ Ankara makamatına gönderilsin. Bizi tahliye
ve tecziye etseler de hiç ehemmiyeti yok. Şimdi vazife-
miz, o müdafaattaki hakikatleri hem hükûmete, hem ad-
liyelere, hem millete bildirmektir. Belki de kader-i İlâhî bi-
zi bu dershaneye sevk etmesinin bir hikmeti de budur.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
âdeta:
sanki.
adliye:
mahkeme, yargılama işle-
riyle uğraşan daire.
alâkadar:
ilgili, ilişkili, münasebetli,
bağlı.
âlem-i İslâm:
İslâm âlemi, İslâm
dünyası.
aziz:
muhterem, saygın.
dershane:
ders verilen yer.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ehemmiyet:
önem, değer, kıy-
met.
ehemmiyetli:
önemli.
ehl-i vukuf:
bir mesele hakkında
bilgi ve yetki sahibi olanlar, hâ-
kimler.
faide:
fayda.
feyiz:
bolluk, bereket, ihsan, ba-
ğış.
Güya:
sanki.
hakikat:
gerçek.
hikmet:
gizli sebep, gaye.
hissedar:
hisse sahibi, hissesi olan.
huruf:
harfler.
hüccet:
delil.
iman:
inanç, itikat.
istiğfar:
tevbe etme, Allah’tan gü-
nahlarının bağışlanmasını isteme.
işarat-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın işa-
retleri.
kabir:
mezar.
kader-i İlâhî:
İlâhî kader, Allah’ın
kader kanunu.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
makamat:
makamlar.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
mecbur:
zorunlu olma, zorunda
kalma.
medrese-i Yusufiye:
Yusuf’un
medresesi, Hz. Yusuf’un (a.s.)
iftira, haksızlık ve zulüm ile
hapiste kalmasından kinaye
olarak, iman ve Kur’ân’a hiz-
metinden dolayı tevkif edilen-
lerin hapsedildiği yer mana-
sında, hapishane.
müdafaaname:
müdafaa met-
ni, savunma mektubu, savun-
ma dilekçesi.
müdafaat:
müdafaalar, savun-
malar.
nüsha:
birbirinin aynı olan su-
retlerin her biri.
sadık:
sözünde, işinde doğru
olan, dostluğu ve bağlılığı içten
olan.
saniyen:
ikinci olarak.
sevk:
yöneltme, gönderme.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz ka-
bullenen.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şirket-i maneviye-i nuriye:
nurun manevî ortaklığı.
tahliye:
tutukluyu serbest bı-
rakma.
talebe:
öğrenci.
tecziye:
cezalandırma, ceza
verme.
umum:
bütün.
vazife:
görev.
zahmet:
sıkıntı, eziyet, me-
şakkat.
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 772 | Şualar