Şualar - page 768

onu ehl-i siyasete tamamıyla gösterdi, gizli bir şey kalma-
dı. onun için, ben onun iki-üç hizmetini has kardeşleri-
me izhar ettim. Hem ben, hem o, daha gizlemek değil,
lüzum ise aynı hakikat beyan edilecek. Fakat şimdilik kar-
şımızda hakikati dinleyecekler içinde dehşetli ve tezahür
etmiş iki muannit, hem zındık, hem komünist hesabına,
biri emirdağ’ında malûm olmuş, biri de burada gayet des-
sasâne, aleyhimizde iftiralarla memurları ürkütmeye çalı-
şıyorlar. onun için, biz şimdilik çok ihtiyat edip telâş et-
memek ve inayet-i İlâhiyenin imdadımıza gelmesini te-
vekkül ile beklemek lâzımdır.
{{{
Ey Hapis Arkadaşlarım ve Din Kardeşlerim!
size, hem dünya azabından, hem ahiret azabından kur-
taracak bir hakikati beyan etmek kalbime ihtar edildi. o
da şudur:
Meselâ, birisi birisinin kardeşini veya akrabasını öldür-
müş. Bir dakika o hiddet yüzünden milyonlar dakika hem
kalbî sıkıntı, hem hapis azabını çeker. Ve maktulün akra-
bası dahi, intikam endişesiyle ve karşısında düşmanını dü-
şünmesiyle, hayatının lezzetini ve ömrünün zevkini kaçı-
rır; hem korku, hem hiddet azabını çekiyor.
Bunun tek bir çaresi var: o da, kur’ân’ın emrettiği ve
hak ve hakikat ve maslahat ve insaniyet ve İslâmiyet ikti-
za ve teşvik ettikleri olan barışmak ve musalâha etmek-
tir.
ahiret:
dünya hayatından sonra
başlayıp ebediyen devam edecek
olan ikinci hayat.
aleyh:
karşı, karşıt.
azap:
günahlara karşı kabirde ve
ahirette çekilecek ceza.
beyan etmek:
açıklamak, bildir-
mek, izah etmek.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
dessasâne:
aldatıcı bir şekilde, hi-
leyle iş yaparak.
ehl-i siyaset:
ülkenin idaresiyle
meşgul olanlar, siyaset adamları,
politikacılar.
endişe:
kaygı.
gayet:
son derece.
hâk:
doğru, gerçek, hakikat.
hakikat:
gerçek.
hiddet:
öfke, kızgınlık.
iftira:
aslı olmadan birine suç
yükleme, olmayan bir suçu
başkasına yükleme.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
ihtiyat:
geleceği düşünerek
tedbirli hareket etme.
iktiza:
lâzım gelme, gerekme.
imdat:
yardım.
inayet-i İlâhiye:
Allah’ın yar-
dımı.
insaniyet:
insanlık mahiyeti,
insan olma hâli, insana yakışır
davranış.
intikam:
öç alma.
izhar:
ortaya koyma, açığa çı-
karma, gösterme.
kalbî:
kalple ilgili, kalbe ait.
komünist:
bütün malların or-
taklaşa kullanıldığı ve özel mül-
kiyetin olmadığı iddiasında bu-
lunan düzen in mensubu olan
kimse.
maktul:
öldürülmüş, katledil-
miş, vurulmuş kimse.
malûm:
bilinen, bilinir olan.
maslahat:
uygun iş, yerine
göre icap eden davranış.
meselâ:
örneğin.
muannit:
inatçı, ayak direyen.
musalâha:
barışma, uzlaşma,
sulh, barış.
tevekkül:
bir işi gerçekleşmesi
için gereken çalışmayı ve ça-
bayı gösterip sebeplere baş-
vurduktan sonra işi Allah’a bı-
rakma.
tezahür:
görünme, belirme,
ortaya çıkma.
zındık:
Allah’a ve ahirete inan-
mayan, Allah’ı inkâr eden,
imansız, münkir.
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 768 | Şualar
1...,758,759,760,761,762,763,764,765,766,767 769,770,771,772,773,774,775,776,777,778,...1581
Powered by FlippingBook