Şualar - page 764

taharri ve müsadere endişesiyle tevakkufla ağlamasına,
birden bire kış dehşetli ve hiddetli ve ağlamasıyla, tetabu-
ku, kuvvetli bir emaredir ki, hakikat-i kur’âniyenin bu
asırda parlak bir mu’cize-i kübrasıdır; zemin ve kâinat
onun ile alâkadar.
Said Nursî
{{{
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Bugün birden hatıra geldi ki, mesele-i nuriye münase-
betiyle bu medreseye kader-i İlâhî ve kısmetin sevkiyle ge-
lenleri, taziye yerine tebrik eyle. Çünkü ekseriyetin her
biri yirmi-otuz sene, belki yüz sene, belki bin masum kar-
deşlerimize bedel gelip onları bir derece zahmetten kur-
tarıyor. Hem nurla imana hizmetiniz devam etmekle be-
raber, her biri az zamanda çok hizmet etmiş, bazıları on
senede yüz senelik iş görmüş gibidir. Hem bu yeni med-
rese-i Yusufiyenin imtihanında bulunup, onun geniş ve
küllî kıymettar neticelerine bilfiil hissedar olmak için bu
zahmetli mücahedeye giriyorlar. Ve kolayca görmelerine
müştak oldukları halis, sadık kardeşlerini görüp, tatlı bir
ders alıp, veriyorlar. Hem madem dünyanın istirahat za-
manları devam etmiyor, boşu boşuna gidiyor; elbette böy-
le az zahmetle çok kâr kazananlar tebrike lâyıktırlar.
alâkadar:
ilgili, ilişkili, münasebetli,
bağlı.
asır:
yüzyıl.
aziz:
muhterem, saygın.
bedel:
karşılık.
bilfiil:
bizzat kendi çalışması ile,
kendi yaparak.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ekseriyet:
çoğunluk.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
endişe:
kaygı.
hakikat-i Kur’âniye:
Kur’ân’ın ha-
kikati, Kur’ân’ın ifade ettiği ger-
çek.
halis:
samimî, her amelini yalnız
Allah rızası için işleyen.
hiddet:
öfke, kızgınlık.
hissedar:
hisse sahibi, hissesi olan.
iman:
inanç, itikat.
istirahat:
dinlenme, rahatlama.
kader-i İlâhî:
İlâhî kader, Allah’ın
kader kanunu.
kâinat:
evren; yaratılmış olan şey-
lerin tamamı, bütün âlemler.
küllî:
umumî, genel.
kısmet:
talih, nasip, kader.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
lâyık:
vasıfları, nitelikleri, özü, ha-
reket ve davranışlarıyla bir
şeyi elde etmeye hak kazan-
mış olan.
madem:
… -den dolayı, böyle
ise.
masum:
suçsuz, günahsız, saf,
temiz.
medrese:
ders okutulan yer.
medrese-i Yusufiye:
Yusuf’un
medresesi, Hz. Yusuf’un (a.s.)
iftira, haksızlık ve zulüm ile
hapiste kalmasından kinaye
olarak, iman ve Kur’ân’a hiz-
metinden dolayı tevkif edilen-
lerin hapsedildiği yer mana-
sında, hapishane.
mesele-i Nuriye:
Risale-i
Nur’un meselesi.
mu’cize-i kübra:
en büyük
mu’cize.
mücahede:
savaşma, müca-
dele.
münasebet:
vesile, alâka, bağ.
müsadere:
toplatma, elden
alma.
müştak:
arzulu, fazla istekli,
iştiyak gösteren.
sadık:
sözünde, işinde doğru
olan, dostluğu ve bağlılığı içten
olan.
sevk:
ulaştırma, yöneltme.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz ka-
bullenen.
taharri:
arama, araştırma, in-
celeme, tahkik etme.
taziye:
felâket durumlarında
üzüntüyü azaltacak sözler söy-
leme.
tetabuk:
birbirine uygun gel-
me, uyma.
tevakkuf:
duraklama, durma.
zahmet:
sıkıntı, eziyet, me-
şakkat.
zemin:
yeryüzü.
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 764 | Şualar
1...,754,755,756,757,758,759,760,761,762,763 765,766,767,768,769,770,771,772,773,774,...1581
Powered by FlippingBook