Şualar - page 754

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Hapis musibetine düşenlere, merhametkârâne, sadâ-
katle, hariçten gelen erzaklarına nezaret ve yardım eden-
lere kuvvetli bir teselliyi üç noktada beyan edeceğim:
Birinci Nokta:
Hapiste geçen ömür günleri, her bir
gün on gün kadar bir ibadet kazandırabilir; ve fânî saat-
leri, meyveleri cihetiyle manen bâkî saatlere çevirebilir;
ve beş-on sene ceza, milyonlar sene haps-i ebedîden kur-
tulmaya vesile olabilir. İşte,
ehl-i iman için bu pek büyük
ve çok kıymettar kazancın şartı, farz namazını kılmak ve
hapse sebebiyet veren günahlardan tevbe etmek ve sabır
içinde şükretmektir
. zaten hapis çok günahlara mânidir,
meydan vermiyor.
İkinci Nokta:
zeval-i lezzet elem olduğu gibi, zeval-i
elem dahi lezzettir. evet, herkes geçmiş lezzetli, safalı
günlerini düşünse, teessüf ve tahassür elem-i manevîsini
hissedip, “eyvah!” der. Ve geçmiş musibetli elemli gün-
lerini tahattur etse, zevalinden bir manevî lezzet hisseder
ki, “elhamdülillâh, şükür; o belâ, sevabını bıraktı gitti”
der, ferahla teneffüs eder. demek
bir saat muvakkat
elem, zevaliyle ruhta bir manevî lezzet bırakır; ve lezzetli
saat, bilakis elem bırakır
.
Madem hakikat budur ve madem geçmiş musibet sa-
atleri elemleriyle beraber madum ve yok olmuş ve gele-
cek belâ günleri şimdi madum ve yoktur ve yoktan elem
aziz:
muhterem, saygın.
bâkî:
ebedî, daimî, sürekli ve kalıcı
olan.
belâ:
musibet, sıkıntı.
beyan etmek:
açıklamak, bildir-
mek, izah etmek.
bilakis:
aksine, tersine, tam tersi,
tersine olarak.
cihet:
yön.
divane:
deli, aklı başında olma-
yan.
ehl-i iman:
inananlar, iman sa-
hipleri.
elem:
dert, üzüntü, maddî-manevî
ıztırap.
elem-i manevî:
manevî sıkıntı, ru-
hun çektiği ıztırap.
elhamdülillâh:
Allah’a hamd olsun,
Allah’a şükür.
erzak:
yiyecek, içecek, azıklar.
evvel:
önce.
fânî:
ölümlü, geçici.
farz:
kesin yapılması gerekli olan;
İslâmiyette kesin olarak yapılması
gereken emir.
ferah:
gönül açıklığı, sevinç, se-
vinme.
günah:
Allah’ın emirlerine aykırı
davranış, uygunsuz fiil, dinî suç.
hakikat:
gerçek.
haps-i ebedî:
ebedî hapis, sonsuza
dek kalınacak hapis.
hariç:
dışarı.
ihtimal:
olabilirlik.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
madem:
… -den dolayı, böyle ise.
madum:
yok olan, mevcut olma-
yan, bulunmayan.
manen:
mana bakımından, ma-
naca.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
mâni:
engel.
merhametkârâne:
acıyarak, mer-
hamet göstererek.
meselâ:
örneğin.
musibet:
felâket, belâ.
mütemadiyen:
sürekli olarak, de-
vamlı.
muvakkat:
geçici.
nezaret:
gözetme, bakma, kontrol
etme.
nokta:
konu ile ilgili bölüm.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın temeli
ve sebebi olan manevî varlık.
sabır:
başa gelen üzücü olay-
lara, belâ ve afetlere veya bir
haksızlığa katlanma, tahammül
göstererek Allah’a tevekkül
edip sıkıntılara göğüs germe.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
safa:
eğlence, eğlenme.
sebebiyet:
sebep olma.
sevap:
hayırlı bir işe karşı Allah
tarafından verilen mükâfat; se-
vap.
şükür:
Allah’ın nimetlerine kar-
şı memnunluk gösterme, gerek
dil ile gerekse hâl ile Allah’ı
hamd etme.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz ka-
bullenen.
tahassür:
çok istenilen ancak
elde edilemeyen şeye üzül-
me.
tahattur:
hatırlama, hatıra ge-
tirme.
teessüf:
üzülme, eseflenme,
bir şeyin tesirini hissetme, acı
duyma.
teneffüs:
nefes alma, soluk-
lanma, solunum.
teselli:
avutma, acısını dindir-
me.
tevbe:
işlenmiş bir günahtan
pişmanlık duyup Allah’tan af
dileme ve bir daha işlememek
üzere söz verme.
vesile:
aracı, vasıta.
yeis:
ümitsizlikten meydana
gelen üzüntü ve karamsarlık.
zeval:
zail olma, sona erme,
yok olma.
zeval-i elem:
elemin, sıkıntının
yok olması, sıkıntının sona er-
mesi.
zeval-i lezzet:
lezzetin sona
ermesi.
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 754 | Şualar
1...,744,745,746,747,748,749,750,751,752,753 755,756,757,758,759,760,761,762,763,764,...1581
Powered by FlippingBook