sen ne dersen de, ben derim ki: Bu dostlarım içinde
çok münafıklar var. Münafık kâfirden eşeddir. onun için,
kâfir rus’un bana çektirmediğini çektiriyorlar.
Hey bedbahtlar! Ben size ne yaptım ve ne yapıyorum?
İmanınızın kurtulmasına ve saadet-i ebediyenize hizmet
ediyorum. demek hizmetim halis, lillâh için olmamış ki,
aksülamel oluyor; siz ona mukabil her fırsatta beni inciti-
yorsunuz. elbette mahkeme-i kübrada sizinle görüşece-
ğiz.
(2)
o
Ò°/
üs
ædG n
ºr
©p
fn
h '
‹r
ƒn
Ÿr
G n
ºr
©p
f @
(1)
o
?«/
c
n
ƒr
dG n
ºr
©p
fn
h *G Én
æo
Ñ°r
ùn
M
derim.
(3)
?/
bÉn
Ñr
dG n
ƒo
g?/
bÉn
Ñr
dn
G
Said Nursî
@
Şualar | 753 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
saadet-i ebediye:
sonsuz mutlu-
luk.
vekil:
kendisine dayanılan, gözeten,
şahit ve koruyucu Allah.
aksülamel:
tepki, beklenenin
dışında karşılık görme.
bâkî:
ebedî, daimî, kalıcı, de-
vamlı.
bedbaht:
bahtsız, zavallı.
elbette:
şüphesiz, her hâlde.
eşed:
daha şiddetli.
halis:
temiz, samimî, içten.
iman:
inanmak, itikat, inanç.
kâfi:
yeter, yeterli.
kâfir:
Allah’ı ve İslâmiyeti inkâr
eden, dinsiz.
lillâh:
Allah için.
mahkeme-i kübra:
en büyük
mahkeme.
mukabil:
karşılık, karşı.
münafık:
ikiyüzlü, inanmadığı
hâlde inanmış görünen kişi.
1.
Allah bize kâfidir. O ne güzel vekildir. (Al-i İmran Suresi: 173.)
2.
O ne güzel sahip ve yardımcıdır. (Enfal Suresi: 40.)
3.
Bâkî olan ancak Allah’tır.