Hem madem ne iyilik ve ne fenalık cezasız kalmayacak-
tır. Hem madem
(1)
Én
¡n
©r
°So
h s
’p
G Ék
°ùr
Øn
f *G o
?u
?n
µ
o
j n
’
sırrınca
teklif-i mâlâyutak yoktur. Hem madem zararsız yol, za-
rarlı yola müreccahtır. Hem madem dünyevî dostlar ve
rütbeler kabir kapısına kadardır. elbette, en bahtiyar odur
ki, dünya için ahireti unutmasın, ahiretini dünyaya feda
etmesin, hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyeviye için boz-
masın, malâyani şeylerle ömrünü telef etmesin, kendini
misafir telâkki edip misafirhane sahibinin emirlerine gö-
re hareket etsin, selâmetle kabir kapısını açıp saadet-i ebe-
diyeye girsin.
(HaşİYe)
@
Şualar | 745 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
saadet-i ebediye:
sonsuz mutlu-
luk.
selâmet:
salimlik, güven, esenlik.
teklif-i mâlâyutak:
kişinin yapa-
mayacağı, gücünün yetmeyeceği
bir şeyi ona teklif etme, yükleme.
telâkki:
kabul etme.
telef:
yok etme, harcama.
zulüm:
haksızlık, eziyet, kötülük.
ahiret:
dünya hayatından son-
ra başlayıp ebediyen devam
edecek olan ikinci hayat.
bahtiyar:
bahtlı, mes’ut, tâ-
li’li.
dünyevî:
dünya ile ilgili, dün-
yadaki.
ehemmiyet:
önem.
elbette:
şüphesiz, her hâlde.
feda:
gözden çıkarma, uğruna
verme.
fenalık:
kötülük.
haşiye:
dipnot, açıklayıcı yazı.
hayat-ı dünyevîye:
dünya ha-
yatı.
hayat-ı ebediye:
ebedî ve son-
suz hayat.
kabir:
mezar.
malâyani:
manasız, boş şey.
misafir:
konuk.
misafirhane:
misafirlerin kal-
dığı ev.
müreccah:
tercih edilen.
rütbe:
mertebe.
1.
Allah bir kimseye gücünün yettiğinden başka sorumluluk yüklemez. ( Bakara Suresi: 286.)
HaşİYe:
Bu
madem
’ler içindir ki, şahsıma karşı olan zulümlere, sıkıntı-
lara aldırmıyorum ve ehemmiyet vermiyorum. “Meraka değmiyor”
diyorum ve dünyaya karışmıyorum.