Hem bir gün iki yumurta getirdi; ben de hayrette kaldım.
dostlarımdan sordum, “Böyle olur mu?” dedim. dediler:
“Belki bir ihsan-ı İlâhîdir.” Hem şu tavuğun yazın çıkar-
dığı küçük bir yavrusu vardı. ramazan-ı şerifin başında yu-
murtaya başladı, ta kırk gün devam etti. Hem küçük, hem
kışta, hem ramazanda bu mübarek hâli bir ikram-ı rab-
banî olduğuna, ne benim ve ne de bana hizmet edenle-
rin şüphemiz kalmadı. Hem ne vakit annesi kesti, hemen
o başladı, beni yumurtasız bırakmadı.
İkinci vehimli sual
: ehl-i dünya diyorlar ki: “
Sana
nasıl emniyet edeceğiz ki, sen dünyamıza karışmayacak-
sın? Seni serbest bıraksak, belki dünyamıza karışırsın.
Hem nasıl bileceğiz ki, sen kurnazlık yapmıyorsun? Ken-
dini târik-i dünya gösterip, halkın malını zahiren almaz,
gizli alır bir kurnazlık olmadığını nasıl bileceğiz
?”
El cevap
: Yirmi sene evvelki divan-ı Harb-i örfîde ve
Hürriyetten daha evvel zamanda çoklara malûm hâl ve
vaziyetim ve İki Mekteb-i Musibetin Şahadetnamesi na-
mında o zaman divan-ı Harbdeki müdafaatım kat’î gös-
terir ki, değil kurnazlık, belki edna bir hileye tenezzül et-
mez bir tarzda hayat geçirmişim. eğer hile olsaydı, bu beş
sene zarfında sizlere temellukkârâne bir müracaat edile-
cekti. Hileli adam kendini sevdirir, kendini çekmez; iğfal
ve aldatmaya daima çalışır. Hâlbuki, bana karşı en mü-
him hücumlara ve tenkitlere mukabil, tezellüle tenezzül
etmedim.
(1)
$G n
¤n
Y o
á r
?`s
c
n
ƒn
J
deyip, ehl-i dünyaya arkamı
çevirdim.
Şualar | 739 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
ramazan:
oruç ayı.
ramazan-ı şerif:
mübarek şerefli
ramazan ayı.
sual:
soru.
târik-i dünya:
dünyayı terk eden.
temellukkârâne:
dalkavukluk ya-
parak, yaltaklanarak.
tenezzül:
inme, düşme, alçalma.
tenkit:
eleştiri.
tevekkül:
Allah’a dayanma ve gü-
venme, gücünün yetmediği yerde
Allah’tan bekleme.
tezellül:
alçalma, kendini küçük
düşürme.
vaziyet:
durum.
vehim:
yanlış ve esassız düşünce,
kuruntu, kuşku.
zahiren:
görünüşte.
zarfında:
süresinde, içinde.
Divan-ı Harb:
Askeri Mahke-
me.
Divan-ı Harb-i örfî:
İttihat ve
Terakki hükümeti zamanında
kurulan ve oldukça sert ka-
rarlar alan sıkıyönetim mah-
kemesi.
edna:
en basit, en küçük.
ehl-i dünya:
sadece dünya
hayatı için yaşayan, ahireti dü-
şünmeyen.
emniyet:
eminlik, güvenlik,
güvenme.
evvel:
önce.
evvelki:
önceki.
hâlbuki:
oysa ki.
hücum:
saldırı.
hürriyet:
1908 de ıı. Meşruti-
yetin ilânı ile birlikte gerçek-
leşen yeni sistemin halk ara-
sındaki adı.
iğfal:
yanıltma, aldatma, kan-
dırma.
ihsan-ı İlâhî:
Allah’ın ihsanı,
ikramı, bağışı.
ikram-ı rabbanî:
Rabbimizin
ikramı, ihsanı, bağışı.
kat’î:
kesin.
malûm:
bilinen, belli.
mukabil:
karşılık, karşı.
mübarek:
feyizli, bereketli, ha-
yırlı.
müdafaat:
savunmalar.
mühim:
önemli.
müracaat:
başvurma, başvu-
ru.
1.
Allah’a tevekkül ettim.