Şualar - page 729

gibi asabî ve
(1)
p
?n
«p
?r
G p
?r
ôn
J ?p
a o
á n
?«/
?r
G Én
ªs
fp
G
düsturuyla en bü-
yük hileyi hilesizlikte bulan pervasız, alâkasız bir insanın,
değil sekiz sene, sekiz gün bir fikri gizli kalmaz. siyasete
iştihası ve arzusu olsaydı, tetkikata, taharriyata lüzum bı-
rakmayarak, top güllesi gibi seda verecekti.
İKİNCİ NoKTa
Yeni Said ne için bu kadar şiddetle siyasetten tecen-
nüp ediyor?
El cevap
: Milyarlar seneden ziyade olan hayat-ı ebe-
diyeye çalışmasını ve kazanmasını, meşkûk bir iki sene
hayat-ı dünyeviyeye lüzumsuz, fuzulî bir surette karışma
ile feda etmemek için; hem en mühim, en lüzumlu, en
saf ve en hakikatli olan hizmet-i iman ve kur’ân için şid-
detle siyasetten kaçıyor. Çünkü, diyor:
Ben ihtiyar oluyorum; bundan sonra kaç sene yaşaya-
cağımı bilmiyorum. öyle ise, bana en mühim iş, hayat-ı
ebediyeye çalışmak lâzım geliyor. Hayat-ı ebediyeyi ka-
zanmakta en birinci vasıta ve saadet-i ebediyenin anah-
tarı imandır; ona çalışmak lâzım geliyor.
Fakat ilim itibarıyla insanlara dahi bir menfaat dokun-
durmak için şer’an hizmete mükellef olduğumdan, hiz-
met etmek isterim. lâkin o hizmet, ya hayat-ı içtimaiye
ve dünyeviyeye ait olacak; o ise elimden gelmez, hem
fırtınalı bir zamanda sağlam hizmet edilmez. onun için,
o ciheti bırakıp,
en mühim, en lüzumlu, en selâmetli
olan imana hizmet cihetini tercih ettim
. kendi nefsime
kazandığım hakaik-ı imaniyeyi ve nefsimde tecrübe
Şualar | 729 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
gibi şeylerin kaynağı.
pervasız:
korkusuz.
saadet-i ebediye:
sonsuz mutlu-
luk.
seda:
ses.
saf:
temiz, halis.
selâmet:
salimlik, eminlik.
siyaset:
devlet idaresi, devletin
işlerini düzenleme ve yürütme sa-
natıyla ilgili görüş ve anlayış; poli-
tika.
suret:
biçim, tarz, şekil.
şer’an:
dinen, şeriata göre.
taharriyat:
araştırmalar.
tecennüp:
çekinme, sakınma, ka-
çınma.
tecrübe:
deneyim, sınama.
tercih etme:
seçme.
tetkikat:
incelemeler.
vasıta:
aracı, araç.
ziyade:
fazla, çok.
alâka:
ilgi, bağ.
asabî:
sinirli.
arzu:
istek, heves.
cihet:
yön.
düstur:
kaide, kural, prensip.
feda:
gözden çıkarma, uğruna
verme.
fuzulî:
boşuna, lüzumsuz, ge-
reksiz.
gülle:
top mermisi.
hakaik-ı imaniye:
iman haki-
katleri.
hakikat:
gerçek, doğru.
hayat-ı dünyeviye:
dünya ha-
yatı.
hayat-ı ebediye:
ebedî ve son-
suz hayat.
hayat-ı içtimaiye ve düny-
evîye:
toplumsal ve dünyaya
ait hayat.
hile:
aldatma, kandırmaya yö-
nelik tertip, düzen, desise.
hizmet-i iman ve Kur’ân:
iman
ve Kur’ân hizmeti.
ilim:
bilgi, fen.
iman:
inanmak, itikat, inanç.
iştiha:
istek, arzu.
lâkin:
fakat.
lâzım:
gerekli.
lüzum:
gereklilik, gerek.
lüzumsuz:
gereksiz.
menfaat:
fayda.
meşkûk:
şüpheli.
mühim:
önemli.
mükellef:
yükümlü.
nefis:
şehvet, gazap, fazilet
1.
Gerçek hile, hilesizliktedir.
1...,719,720,721,722,723,724,725,726,727,728 730,731,732,733,734,735,736,737,738,739,...1581
Powered by FlippingBook