adam siyaseti takip ediyor ve maksadı dünyadır ve hükû-
mete ilişmektir? eğer fikri, siyaset ve hükûmete ilişmek
olsa idi, böyle bir adam bir tek risalesinde sarihan, işare-
ten, yüz yerde maksadını ihsas edecekti. Acaba o adamın
maksadı siyasetçe tenkit olsaydı, yalnız tesettür ve irsiye-
te dair eski zamandan beri cari bir iki düsturdan başka
medar-ı tenkit bulamaz mıydı?
evet, koca bir inkılâbı yapan bir hükûmetin rejimine
muhalif bir fikr-i siyaseti takip eden bir adam, bir iki ma-
lûm maddeler değil, yüz binler madde-i tenkit bulabilirdi.
güya hükûmet-i cumhuriyenin yalnız inkılâbı bir iki kü-
çük meseledir! Bende onu hiçbir tenkit maksadım olma-
dığı hâlde, eskiden yazdığım bir iki kitabımda zikrettiğim
bir iki kelime varmış diye “Hükûmetin rejimine ve inkılâ-
bına hücum ediyor” denilmiş. İşte ben de soruyorum:
Böyle en edna bir cezaya medar olamayan ilmî bir mad-
deye koca bir memleketi meşgul edip endişe verecek bir
şekil verilir mi?
İşte beni ve beş on dostlarımı bu adî ve ehemmiyetsiz
cezaya çarpmak, umum memlekette aleyhimize bir şid-
detli propaganda ve milleti korkutup bizden nefret ettir-
mek ve dâhiliye nazırı Şükrü kaya, mühim bir kuvvetle,
Isparta’da bir tek neferin göreceği işi görmek için, yani
beni tevkif etmek için Isparta’ya celp edilmesi ve Heyet-i
Vekile reisi İsmet, Vilâyet-i Şarkiyeye o münasebetle
gitmesi ve iki ay benim hapiste bütün bütün konuşmak-
tan men edilmem ve bu gurbette kimsesizlikte hiçbir kim-
senin hâlimi sormak ve selâm göndermesine meydan
adî:
basit, sıradan.
aleyh:
ona karşı, onun üzerine.
cari:
cereyan eden, akan, işleyen.
celp:
yazı ile çağırma.
dâhiliye nazırı:
içişleri bakanı.
dair:
alâkalı, ilgili.
düstur:
kanun, kural, esas, pren-
sip.
edna:
en açağı, en basit, en kü-
çük.
ehemmiyetsiz:
önemsiz.
endişe:
kaygı.
fikr-i siyaset:
siyaset düşüncesi,
fikri.
güya:
sanki.
hey’et-i vekile:
vekiller hey’eti,
bakanlar kurulu, kabine.
hücum:
saldırma.
hükûmet-i cumhuriye:
cumhuri-
yet hükümeti; cumhuriyet idare-
si.
ihsas:
hissettirme, sezdirme.
ilmî:
ilim ile ilgili, ilme dair.
inkılâp:
değişme, dönüşüm, köklü
değişme.
irsiyet:
vâris olma, mirasçılık.
işareten:
işaret ederek, belirte-
rek.
madde-i tenkit:
tenkit maddesi,
tenkit kısmı, tenkit meselesi.
maksat:
gaye.
malûm:
bilinen, bilinir olan.
medar:
sebep, vesile.
medar-ı tenkit:
tenkide sebep
olan, tenkit sebebi, vesilesi.
men:
yasak etme, engelleme,
mâni olma.
mesele:
önemli konu.
meşgul:
bir işle uğraşan, ilgi-
lenen.
muhalif:
muhalefet eden, ay-
kırılık gösteren, uymayan, bir
fiil veya düşünceye karşı ge-
len.
mühim:
önemli, ehemmiyet-
li.
nefer:
asker, er.
propaganda:
bir inanç, düşün-
ce, doktrin gibi hususları baş-
kalarına tanıtmak, benimset-
mek amacını güden ve çeşitli
vasıtalarla yapılan faaliyet.
reis:
başkan.
rejim:
idarede tutulan yol, yö-
netme tarzı, düzenleme biçi-
mi.
sarihan:
açıkça, açık olarak.
tenkit:
eleştirme.
tesettür:
örtünme, gösterilmesi
dinen yasak olan kısımların
örtülmesi.
tevkif:
cezaî tahkikat sırasında,
zanlının mahkeme kararına
kadar geçici olarak hapsedil-
mesi; tutuklama.
umum:
bütün.
vilâyet-i şarkiye:
doğu ili.
zikretmek:
anmak, bildirmek.
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 724 | Şualar