tuttuk, tâ yanlış mana verilmesin. sonra, müteaddit mah-
kemeler onu tetkik edip teşhirine sebep olmakla beraber,
bize iade ettikleri hâlde, şimdi beni tekrar onunla suçlu
yapmak ne kadar adaletten, haktan, insaftan uzak oldu-
ğunu, bizi kanaat-ı vicdaniye ile mahkûm edenlerin vic-
danlarına ve onları dahi mahkeme-i kübraya havale ede-
rek,
(1)
o
?«/
c
n
ƒr
dG n
ºr
©p
fn
h *G Én
æ o
Ñ°r
ùn
M
deriz.
Dokuzuncusu
: Çok mühimdir. Fakat bizi mahkûm
edenlerin, risale-i nur’u mütalâalarının hatırı için, onları
kızdırmamak fikriyle yazmadım.
Onuncusu
: kuvvetli ve ehemmiyetlidir. Fakat yine on-
ları küstürmemek niyetiyle şimdilik yazmadım.
Tecrid-i Mutlakta Mevkuf
Said Nursî
®®®
[OnbeşseneevvelEskişehirMahkemesin-
de,Heyet-iVekileyeyazılanarzuhâlinbir
parçasıdır.]
(HaşİYe)
Ey Ehl-i Hall ve Akd!
dünyada emsali nadir bulunan bir haksızlığa giriftar
edildim. Bu haksızlığa karşı sükût etmek hakka karşı bir
HaşİYe:
Madem on beş sene evvel aynı mesele için, bu istida, Heyet-i
Vekileye yazılmış; şimdi, tekrar aynı mesele için, aynını tekraren alâ-
kadar makamatına vermeye mecbur oldum.
arzuhâl:
hâlin bildirilmesi, ne hâlde
bulunduğunu bildirme; dilekçe.
ehemmiyetli:
önemli.
ehl-i hall ve akt:
halledilmesi zor
meseleleri ve işleri halledip neti-
ceye bağlayanlar.
emsal:
katsayı, kaç misli alınacağını
bildiren sayı.
evvel:
önce.
giriftar:
tutkun, düşkün, müptelâ.
hak:
doğru, gerçek, hakikat.
haşiye:
dipnot.
havale:
bir şeyi başkasının üs-
tüne bırakma.
heyet-i vekile:
vekiller hey’eti,
bakanlar kurulu, kabine.
iade:
geri verme.
kanaat-i vicdaniye:
vicdanî
kanaat, vicdana ait fikir.
mahkeme-i kübra:
en büyük
mahkeme, öldükten sonra bü-
tün insanların diriltilerek Allah
huzurunda hesaba çekileceği
mahkeme.
mahkûm:
bir mahkemece hü-
küm giymiş, hükümlü.
mevkuf:
tevkif edilmiş, hap-
sedilmiş, tutuklu.
mühim:
önemli, ehemmiyet-
li.
mütalâa:
bir şeyi etraflıca dü-
şünme, dikkatli okuma.
müteaddit:
çeşitli, bir çok.
nadir:
seyrek, az, ender bulu-
nan.
sükût:
susma, sessiz kalma.
tecrid-i mutlak:
hiç kimseyle
görüşememek, tam bir yalnız-
lık.
teşhir:
ilân etme, herkese du-
yurma, gösterme.
tetkik:
dikkatle araştırma, in-
celeme.
vicdan:
insanın içindeki iyiyi
kötüden ayırabilen ve iyilik
etmekten lezzet duyan ve kö-
tülükten elem alan manevî bir
his.
1.
Allah bize yeter. O ne güzel vekildir. (Âl-i İmran Suresi: 173.)
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 718 | Şualar