Şualar - page 710

Ve esarette rus’un başkumandanının idam kararına
ehemmiyet vermeyen;
Ve otuz Bir Mart Hâdisesinde sekiz taburu bir nutukla
itaate getiren;
Ve divan-ı Harb-i örfîde, mahkemedeki paşaların,
“sen de mürtecisin, şeriat istemişsin” diye suallerine kar-
şı, idama beş para kıymet vermeyip, cevaben, “eğer meş-
rutiyet bir fırkanın istibdadından ibaretse, bütün cin ve ins
şahit olsun ki, ben mürteciyim ve şeriatın bir tek mesele-
sine ruhumu feda etmeye hazırım” diyen ve o büyük za-
bitleri hayretle takdire sevk edip, idamını beklerken be-
raatine karar verdikleri ve tahliye olup dönerken, onlara
teşekkür etmeyerek, “zalimler için yaşasın cehennem!”
diye yolda bağıran;
Ve Ankara’da divan-ı riyasette, Afyon kararnamesi-
nin yazdığı gibi, Mustafa kemal hiddetle ona dedi: “Biz
seni buraya çağırdık ki, bize yüksek fikirler beyan edesin.
sen geldin, namaza dair şeyler yazdın, içimize ihtilâf ver-
din.” ona karşı, “İmandan sonra en yüksek namazdır.
namaz kılmayan haindir; hainin hükmü merduttur!” di-
ye kırk-elli mebusun huzurunda söyleyen ve o dehşetli ku-
mandan ona bir nevi tarziye verip, hiddetini geri aldıran;
Ve altı vilâyet zabıtasınca ve hükümetçe asayişin ihlâ-
line dair bir tek maddesi kaydedilmeyen ve yüz binlerle
nur Şakirtlerinin hiçbir vukuatı görünmeyen, yalnız bir
küçük talebenin, haklı bir müdafaada küçük bir vukuatın-
dan başka hiçbir şakirdinden bir cinayet işitilmeyen;
başkumandan:
savaşta bir devletin
bütün kara, deniz ve hava kuv-
vetlerini yöneten büyük komutan,
başkomutan, serdar..
beraat:
temize çıkma; bir davanın
neticesinde suçsuz olduğu anla-
şılma.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
cevaben:
cevap olarak, karşılık
şeklinde.
cin:
gözle görünmez, lâtif cisim-
lerden ibaret bir yaratık.
dair:
alâkalı, ilgili.
Divan-ı Harb-i örfî:
İttihat ve Te-
rakki hükûmeti zamanında 31 Mart
Olayından sonra kurulan ve ol-
dukça sert kararlar alan sıkıyöne-
tim mahkemesi.
divan-ı riyaset:
reislik, başkanlık
makamı.
ehemmiyet:
önem, değer, kıy-
met.
esaret:
esirlik, tutsaklık, hüküm
altında bulunma.
feda:
uğruna verme.
fırka:
topluluk, grup, cemaat.
hâdise:
olay.
hain:
hıyanet eden, arkadan vu-
ran.
hiddet:
öfke, kızgınlık.
ibaret:
meydana gelen, oluşan.
ihtilâf:
ayrılık, bir konuda farklı
görüş ve düşünüş, fikir ayrılı-
ğı.
iman:
inanç, itikat.
ins:
insan, beşer, âdemoğlu.
istibdat:
idarede görülen her
türlü kanun dışı tazyik, baskı.
itaat:
boyun eğme, uyma, alı-
nan emre göre hareket etme.
kararname:
sorgu hâkiminin
hazırladığı, suçlamaya veya
aklamaya dair resmî yazı.
kıymet:
değer.
mesele:
önemli konu.
meşrutiyet:
Osmanlılarda 1876
Anayasasıyla başlayan, 1908
değişikliğiyle devam eden hu-
kukî ve siyasî döneme verilen
ad.
mürteci:
gerilik, geriye dönme
taraflısı, eski düzeni savunan,
gerici.
nutuk:
bir topluluğa karşı ko-
nuşma, ikna maksadıyla bir
topluluk önünde yapılan ko-
nuşma, hitap, söylev.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın
temeli ve sebebi olan manevî
varlık.
sevk:
yöneltme, gönderme.
sual:
soru.
şeriat:
Allah tarafından pey-
gamber vasıtasıyla bildirilen,
İlâhî emir ve yasaklara daya-
nan hükümlerin hepsi.
tabur:
düzgün sıralar hâlinde
dizilmiş askerî birlik.
tahliye:
tutukluyu serbest bı-
rakma.
takdir:
kıymet verme, beğen-
me.
zabit:
subay.
zalim:
zulmeden, acımasız ve
haksız davranan.
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 710 | Şualar
1...,700,701,702,703,704,705,706,707,708,709 711,712,713,714,715,716,717,718,719,720,...1581
Powered by FlippingBook