vatana yazık olur; zemin zelzele ile hiddet eder” dediğin-
den üç dakika sonra üç saniye devam eden zelzele, zemi-
nin hiddeti ve ateşle Maarif dairesini sarması, mahkeme-
ce dört defa ispat edilen çok defa zelzelenin risale-i nu-
ra ve şakirtlerine taarruzları zamanına gelmesi tesadüf
olamaz. risale-i nur’un bu memlekette belânın def’ine
vesile olduğu çok hâdiselerle tahakkuk etmiştir” denilmek-
tedir.
Yüz kırk yedi numaralı mektupta, “Bu defa bize hü-
cumların aynı zamanında kış çok hiddet etti. Şiddetli so-
ğuk ve fırtına ile havanın kızdığı gösterdi ki; hücumların
durmasıyla ve nurcuların ferahlanmasıyla zemherir gün-
lerinin nevruz günleri gibi gülmeye başlaması; ve Maarif
dairesinin yanması küllî bir tokattır.”
xx
[Tebrikveaferinlemukabeleedilecekbirhâleiti-
raznazarıylabakılmaz.]
Bu defa bana mahkemede sordukları çok manasız su-
aller içinde, “neyle yaşıyorsun?” dediler. dedim ki: “İkti-
sat bereketiyle. Bir vakit Isparta’da bir ramazanda bir ek-
mek, bir kilo torba yoğurdu, bir kilo pirinçle yaşayan bir
adam, maişet için dünyaya tenezzül etmez ve hediyeyi de
kabul etmeye mecbur olmaz” dedim.
vv
belâ:
musibet, sıkıntı.
def:
mâni olma, kovma, ortadan
kaldırma.
hâdise:
olay.
hiddet:
öfke, kızgınlık.
hücum:
saldırma.
iktisat:
tutum, lüzumundan fazla
veya eksik harcamalardan ka-
çınma.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme.
itiraz:
kabul etmediğini belirtip
karşı çıkma.
küllî:
umumî, genel, bütün
olan.
maarif:
eğitim bakanlığı.
maişet:
geçim, geçinme.
mukabele:
karşılık verme, kar-
şılama.
nazar:
bakış, dikkat.
nevruz:
yeni gün, baharın ilk
günü.
sual:
soru.
şakirt:
talebe, öğrenci.
taarruz:
saldırma, sataşma,
ilişme.
tahakkuk:
gerçekleşme, ke-
sinleşme.
tenezzül:
kendine aykırı düşen
bir işi veya durumu kabul
etme, alçalma.
tesadüf:
rastlantı.
vesile:
aracı, vasıta.
zelzele:
yer sarsıntısı, deprem.
zemherir:
kışın en soğuk za-
manı, şiddetli, soğuk kara kış.
zemin:
yeryüzü.
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 702 | Şualar