olmaz. nurda ihlâsı bozmamak için uhrevî makamat da-
hi bana verilse, bırakmaya kendimi mecbur bilirim diye,
yarı muvafakat şeklinde bir cevap verilmekte
(HaşİYe)
ve
bu mehdîlik teklifi açık ve kesin olarak reddedilmemek-
tedir.
xx
[Bufıkradakihâdiselervakıamutabıkveacipbir
tarzda“Benimahzunetmeyiniz,zeminhiddet
eder”dediğimdenüçdakikasonrazelzeleolma-
sınıhayretvetaaccüpletahsinetmekşefkatinik-
tizasıolduğuhâlde,medar-ıtenkitolamaz.]
“dört saat ifadesi alınıp sıkıntı çekmesinden on saat
sonra, âdeta aynı zamanda iki milyon lira zarar veren Ma-
arif yangını gösterdi ki, risale-i nur belâların def’ine bir
vesiledir ki, nurlara hücum edildi, belâ yol buldu, geldi”
denilmektedir.
Yüz kırk bir numaralı mektupta: dört buçuk saat ifa-
desi alındıktan sonra, Ankara’da Maarif dairesinin ve oto-
mobil garajının, İzmir’de bir fabrikanın, Adana’da büyük
bir binanın yanmasından bahisle, bunun bir tesadüf ol-
madığı ispata kalkışıldıktan sonra, “Beni risalelerimden
mahrum etmeyiniz. Yoksa hem bana, hem bu vatana
Şualar | 701 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
hamet.
taaccüp:
şaşma, hayret etme, şa-
şakalma.
tahsin:
beğenme, güzel bulma.
tarz:
biçim, şekil, suret.
tesadüf:
rastlantı.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete ait.
vakıa:
olay.
vesile:
aracı, vasıta.
zelzele:
yer sarsıntısı, deprem.
zemin:
yeryüzü.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
âdeta:
sanki.
belâ:
musibet, sıkıntı.
def:
mâni olma, kovma, orta-
dan kaldırma.
fıkra:
bent, madde, paragraf.
hâdise:
olay.
haşiye:
dipnot.
hiddet:
öfke, kızgınlık.
hücum:
saldırma.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli
başka bir karşılık beklemek-
sizin, sırf Allah rızası için yap-
ma.
iktiza:
lazım gelme, gerekme.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme.
maarif:
eğitim bakanlığı.
mahrum:
bir şeye sahip ola-
mayan, yoksun.
mahzun:
hüzünlü, kederli, kay-
gılı, dertli, üzüntülü.
makamat:
makamlar.
medar-ı tenkit:
tenkide sebep
olan, tenkit sebebi, vesilesi.
mehdî:
bazı hadislere göre kı-
yamet yaklaşınca zulmü ve
şirki ortadan kaldırarak ina-
nanlara saadet ve adaleti ge-
tirecek Ehl-i Beytin neslinden
gelen imam.
mutabık:
uygun.
muvafakat:
uyma, uyuşma,
uygunluk.
şefkat:
karşılıksız sevgi besle-
me, içten ve karşılıksız mer-
HaşİYe:
ey insafsız heyet! Bundan daha keskin red cevabı nasıldır?
nur talebeleri namına
Hüsrev