kırk dördüncü sayfada: “Bediüzzaman, bu risaleleri bir
sene okuyan bu zamanın mühim bir âlimi olabilir demiş-
tir. evet, öyledir.”
elli dördüncü sayfada: “risale-i nur okuyan hâkimle-
rin isabetsiz karar verdikleri görülmüyor” denilmektedir.
xx
[Bugelenparçatamlehimdeveayn-ıhakikat
iken,kararnamedesuçmevzularıiçinekonulma-
malıydı.]
Ahmed Feyzi’nin eserinin bir kısmını tadil ettiğini, fa-
kat bir kısmının da aceleye geldiğinden tadil edemeden
gönderdiğini, “dine ve terbiye-i Muhammediyeye (
AsM
)
zehir diyen saraçoğlu’nu bırakıp, hakikat-i kur’âniyeyi
güneş gibi gösteren
Siracünnur
ile münakaşa etmek,
onun müsaderesine yardım etmek demek olduğunu be-
yan ediyoruz” denmektedir.
Mahkemeye tarihsiz ibraz ettiği bir müdafaasında, ne-
ticeten; kendisinin ve şakirtlerinin siyasetle iştigal etme-
diklerini, tecavüz olarak gösterilen yazıların mahrem ol-
duklarını, vicdan ve tefekkür hürriyeti mevcut olduğunu,
bunların bazı kanunları tenkit mahiyetinde de görünse
suç teşkil etmeyeceğini, ele alınan birçok risalelerin eski-
den yazılmış olduğunu, bilirkişi tetkikatından geçerek
zararsız bulunduklarının tespit olunduğunu, evvelce de
eskişehir Mahkemesinde bunlardan dolayı mahkûmiyet
âlim:
ilim ile uğraşan, ilim adamı.
ayn-ı hakikat:
hakikatin aslı, ger-
çeğin tâ kendisi.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
evvelce:
daha önce.
hakikat-i Kur’âniye:
Kur’ân’ın ha-
kikati, Kur’ân’ın ifade ettiği ger-
çek.
ibraz:
meydana çıkarma, ortaya
koyma, gösterme.
iştigal:
bir işle uğraşma, meşgul
olma.
kanun:
yasa.
kararname:
sorgu hâkiminin
hazırladığı, suçlamaya veya
aklamaya dair resmî yazı.
leh:
onun tarafına, ondan yana,
birinin faydası için yapılan ha-
reket.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası,
tabiatı, niteliği.
mahkûmiyet:
hüküm giyme,
hükümlülük.
mahrem:
herkesçe bilinme-
mesi gereken, gizli.
mevzu:
konu.
müdafaa:
savunma.
mühim:
önemli, ehemmiyet-
li.
münakaşa:
tartışma.
müsadere:
toplatma, elden
alma.
neticeten:
netice itibarıyla, ne-
tice olarak.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tadil:
doğrultma, düzeltme, as-
lına uygun şekilde değiştirme.
tecavüz:
saldırma, sınırını
aşma.
tefekkür:
derin düşünme; eş-
yanın hakikatini, yaratıcının
sırlarını kavramak ve ibret al-
mak için zihnen ve kalben dü-
şünme.
tenkit:
eleştirme.
terbiye-i Muhammediye:
Pey-
gamberimizin terbiyesi; Hz.
Muhammed’in (a.s.m.) insanlığa
getirdiği terbiye.
teşkil:
oluşturma, şekillendir-
me.
tetkikat:
araştırmalar, incele-
meler.
vicdan:
insanın içindeki iyiyi
kötüden ayırabilen ve iyilik
etmekten lezzet duyan ve kö-
tülükten elem alan manevî bir
his.
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 704 | Şualar