Şualar - page 697

ve gelecek zamanın tepelerine baktım. Mazi, teselli yeri-
ne dehşet verdi; istikbal, benim ve emsalimin ve nesl-i ati-
nin büyük ve karanlık bir kabri suretinde göründü. Hazır
günüme baktım. ölümle bir hareket-i mezbuhanenin ıztı-
rabını çeken cismimin cenazesini taşıyan bir tabut sure-
tinde göründü” denilmektedir.
vv
[Onlarbunuçoktakdiretmelerilâzımkentenkit
etmişler,suçmevzuuyapmışlar.]
“dârülhikmeti’l-İslâmiyede aldığım maaştan çoğunu
sarf etmiştim. Az bir kısmını hacca gitmek için sakladım.
o cüz’î para iktisat ve kanaat bereketiyle bana kâfi geldi.
Yüz suyumu döktürmedi. o mübarek paradan biraz da-
ha var” deniliyor.
Yirmi İkinci lem’a mahrem işaretli ve “en has ve ha-
lis ve sadık kardeşlerime mahsustur” kayıtlıdır. “Birinci
İşaret: sen ehl-i dünyanın dünyasına karışmadığın hâlde,
nedendir ki onlar her fırsatta senin ahiretine karışıyorlar?
Bu suale cevap verecek Isparta vilâyetinin hükûmeti ve
bu vilâyetin milletidir.”
xx
Şualar | 697 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
mahsus:
bir şeye veya kişiye has
olan.
mazi:
geçmiş zaman.
mevzu:
konu.
mübarek:
feyizli, bereketli, kutlu.
nesli ati:
gelecek nesil.
sadık:
sözünde, işinde doğru olan,
dostluğu ve bağlılığı içten olan.
sarf:
harcama.
sual:
soru.
suret:
biçim, tarz, görünüş.
takdir:
kıymet verme, beğenme.
tenkit:
eleştirme.
teselli:
avutma, acısını dindirme.
vilâyet:
il.
ahiret:
dünya hayatından son-
ra başlayıp ebediyen devam
edecek olan ikinci hayat.
cüz’î:
az, parçaya ait olan.
Dârülhikmeti’l-İslâmiye:
1918-
1922 yılları arasında büyük
hizmetler yapmış olan İslâm
akademisi veya Yüksek İslâm
Şûrası manasındaki dinî mü-
essese.
dehşet:
büyük tehlike karşı-
sında korkma ve şaşırıp kal-
ma.
ehl-i dünya:
dünyaya bağlı,
dünya adamı, ahireti düşün-
meyen.
emsal:
benzerler.
halis:
samimî, her amelini yal-
nız Allah rızası için işleyen.
hareket-i mezbuhane:
son
ümit ile yapılan çırpınma ha-
reketi.
ıztırap:
üzüntü veren bir du-
rumun meydana getirdiği kuv-
vetli acı, aşırı elem, azap, sı-
kıntı.
iktisat:
tutum, lüzumundan
fazla veya eksik harcamalardan
kaçınma.
istikbal:
gelecek zaman.
kâfi:
yeter, elverir.
kanaat:
hırs göstermeden kıs-
metine razı olmak, elindeki ile
yetinmek.
mahrem:
herkesçe bilinme-
mesi gereken, gizli.
1...,687,688,689,690,691,692,693,694,695,696 698,699,700,701,702,703,704,705,706,707,...1581
Powered by FlippingBook