kavuşuyor. Hediye ve behiyeleri almaktan çekiniyor. ze-
kât ve sadakaları, teberrük ve teberruları alsaydı, bugün
bir milyon servet sahibi olurdu.”
xx
[Risale-iNurtesmiyesinindokuzsebepleriiçinde
yalnızbirisineilişmişler.“Nurisimli,hasşakirtle-
rindengöremiyoruz”demişler.Haşiyedecevap
verildiğigibi,şimdideNuriBenliveKüreliSaat-
çiNuri,Nurhizmetindemümtazdırlar.Demek
tenkitedemiyorlar,cüz’îbahaneleremecburolu-
yorlar.]
Yirmi Altıncı söz risalesinde otuz üç adet sözlerin,
otuz üç adet Mektupların, otuz bir adet lem’aların ve on
üç adet Şuaların mecmuuna risale-i nur denilmesinin sır-
rı şudur ki:
Bütün hayatımda nur kelimesi her yerde bana rast
gelmiş. ezcümle, karyem nurs’tur, merhum validemin
ismi nuriye’dir. nakşî üstadım seyyid nur Muham-
med’dir. kadirî üstatlarımdan nureddin, kur’ân üstatla-
rımdan nuri, talebelerimden benimle en ziyade alâkadar
nur isimli bulunanlarıdır. (ne gariptir ki, mühim nur Şa-
kirtleri arasında nuri isimli kimseye rastlanmamaktadır.)
(HaşİYe)
Hem kitaplarımı en ziyade izah ve tenvir eden
nur temsilleridir. Hem hakaik-ı İlâhiyede müşkülâtımın
HaşİYe:
o zaman öyle idi; şimdi yirmi sene oldu.
alâkadar:
ilgili, ilişki.
bahane:
asıl sebebi gizlemek için
ileri sürülen uydurma sebep.
behiye:
güzel ikramlar.
cüz’î:
küçük, az.
ezcümle:
bu cümleden olarak.
garip:
tuhaf, hayret verici.
hakaik-ı İlâhiye:
Allah’ın zat ve
sıfatlarına ait gerçekler, İlâhî haki-
katler, gerçekler.
haşiye:
dipnot.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile an-
latma.
Kadirî:
Abdülkadir-i Geylânî Haz-
retlerinin yolunda olan, onun
tarikatine mensup olan.
karye:
köy.
mecmu:
toplam, tüm.
merhum:
rahmete kavuşmuş,
ölmüş, ölü.
mühim:
önemli, ehemmiyet-
li.
mümtaz:
ayrıcalılklı, seçkin.
müşkülât:
müşküller, güçlük-
ler, zorluklar.
Nakşî:
Hz. Şah-ı Nakşibend’in
kurduğu tarikat ve bu tarikate
mensup olan.
sadaka:
Allah rızası için ihtiyaç
sahibi fakirlere yapılan yar-
dım.
sır:
gizli hakikat.
şakirt:
talebe, öğrenci.
talebe:
öğrenci.
teberru:
karşılıksız, isteyerek
verme, bağışlama, bağış.
teberrük:
bir şeyi bereket ve
saadet vesilesi sayarak almak
veya vermek.
temsil:
benzetme, misal ge-
tirme.
tenkit:
eleştirme.
tenvir:
nurlandırma, aydınlat-
ma, ışıklandırma.
tesmiye:
isimlendirme, ad ver-
me.
üstat:
öğretici, öğretmen.
valide:
ana, anne.
ziyade:
çok, fazla.
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 692 | Şualar