(1)
o
¬n
fÉn
ër
Ñ° o
S /
¬p
ª°r
SÉp
H
Aşağıdayazılanfıkralarınmukaddimesidir.
Mahkeme-i temyizin lehimizde olarak aleyhimizdeki
Afyon kararnamesini haklı ve hakikatli delillerle bozma-
sına bir cüz’î yardım etmek fikriyle, kararnamede olan se-
hivlerden bir kısmına kısa işaretler için, aşağıda onların
mahrem risalelerden suç mevzuu diye zikrettikleri fıkra-
ları aynen kaydedip yanlışlarını göstererek, bizi mahkûm
edenleri mes’ul ederiz.
Ezcüml e
: Beni şiddetli ceza ile mahkûm etmek için
bütün suçlarımın fihristesi olarak kararın ahirinde yazmış-
lar ki: “said nursî’nin reddettiği maddeler: Biri, saltanat
ve hilâfetin ilgası.” Hem hata, hem sehivdir. Çünkü, İhti-
yar lem’asında “Hilâfet saltanatının vefatı beni mahzun
eyledi” diye yazdığımı on beş sene evvel eskişehir Mah-
kemesine cevap verdim, sustular. Mürur-i zamana uğra-
mış, af kanunu ve beraat görmüş ehemmiyetsiz bir hatı-
rayı suç sayan, kendisi suçlu olur.
Hem bu mevhum suça bir senet diye, benim bir
lem’ada ve Mu’cizat-ı Ahmediyede (
AsM
), bir hadis-i şe-
rifte
Ék
°Vƒo
°†n
Y Ék
µ
r
?o
e o
¿ƒo
µn
J s
ºo
K k
án
æ°n
S n
¿ƒo
Kn
Ón
K …/
ór
©n
H n
án
an
Óp
ÿr
G s
¿p
G
(2)
Ék
Jho
ôn
Ñn
Ln
h Gk
OÉn
°ùn
an
h
yani, Hulefa-i raşidînden sonra bir fe-
sat olacak. İşte bu hadis üç mu’cize-i gaybiyeyi gösterdi-
ğini bir eski risalemde yazmıştım. kararname benim bir
ahir:
son.
aleyh:
karşı, karşıt.
beraat:
temize çıkma; bir davanın
neticesinde suçsuz olduğu anla-
şılma.
cüz’î:
küçük, az.
delil:
bir davayı ispata yarayan
şey, bürhan.
ehemmiyetsiz:
önemsiz.
evvel:
önce.
ezcümle:
bu cümleden olarak.
fesat:
bozukluk, karışıklık, nifak.
fihriste:
katalog, liste.
fıkra:
bent, madde, paragraf.
hadis:
Hz. Muhammed’e (a.s.m.)
ait söz, emir, fiil veya Hz. Pey-
gamberin onayladığı başkasına ait
söz, iş veya davranış.
hadis-i şerif:
Peygamberimizden
aktarılan sözlerin genel adı.
hakikat:
gerçek, esas.
hilâfet:
halifelik, Hz. Peygambere
vekil olarak Müslümanları ve İslâmı
koruma görevi, İslâm devlet reis-
liği.
Hulefa-i raşidin:
doğru yolda olan
dört büyük halife. Hz. Ebu Bekir,
Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali.
ilga:
yürürlükten kaldırma, hü-
kümsüz kılma.
kanun:
yasa.
kararname:
sorgu hâkiminin ha-
zırladığı, suçlamaya veya aklamaya
dair resmi yazı.
leh:
hakkında, onun için, onun ta-
rafına, onun faydasına veya zara-
rına, ondan yana.
Mahkeme-i Temyiz:
temyiz mah-
kemesi, mahkeme kararlarının yo-
lunda verilip verilmediğini tetkik
etmekle görevli makam, yargıtay.
mahkûm:
bir mahkemece hü-
küm giymiş, hükümlü.
mahrem:
herkesçe bilinme-
mesi gereken, gizli.
mahzun:
hüzünlü, kederli, kay-
gılı, dertli, üzüntülü.
mes’ul:
yaptığı işlerden hesap
vermeye mecbur olan, sorum-
lu.
mevhum:
hakikatte olmayan,
vehim ve hayal ürünü olan.
mevzu:
konu.
mu’cizat-ı ahmediye:
Pey-
gamber Efendimizin (a.s.m.)
gösterdiği mu’cizeler.
mu’cize-i gaybiye:
gayba ait
mu’cize; zamanı gelince ortaya
çıkan ve gaybî olarak haber
verilen mu’cize.
mukaddime:
önsöz, başlan-
gıç.
mürur-i zaman:
zamanın geç-
mesi, zaman aşımı; zamanla.
sehiv:
hata, yanlışlık.
senet:
dayanılacak ve güve-
nilecek şey, kuvvetli delil ola-
bilecek söz.
vefat:
ölme.
zikretmek:
anmak, bildirmek.
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
2.
Hilâfet benden sonra otuz senedir. Sonra ısırıcı bir saltanat gelecek, daha sonra da yerini
fesat ve zorbalığa bırakacak. (Sahihü’l-Camiü’s-Sağir, hadis no: 3336; Şifa, 1:338,339.)
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 682 | Şualar