Şualar - page 680

aleyhimde yazmışlar. Ben de mahkemeye, verdikleri ce-
zaya mukabil teşekkürname yazdım: “Benim bedelime
siz, risale-i nur’un bir kısım mühim fıkralarını neşredip
bir cihette nurcu olduğunuzu ispat ettiniz.” Ben de şim-
diye kadar bana hilâf-ı kanun verdikleri azap ve sıkıntı-
dan onlara hakkımı helâl ettim.
Acaba garip, hastalıklı, çok ihtiyar, ziyade zayıf, tam
fakir ve yarım ümmî ve kendini çok bîçare bilir ve hodfü-
ruşluktan ve tasannudan kaçmak isteyen bir adam, vatan
ve millete, belki âlem-i İslâm’a ehemmiyetli alâkası bulu-
nan bir vazife-i imaniye ve kur’âniyeyi hakkıyla yapmak
için, siyasetle alâkaları bulunmayan bazı zatların yardım-
larını ve ondan kaçmamalarını temin etmek fikriyle kat’î
kanaat getirdiği ve büyük edipler ve meşhur âlimlerin ka-
bul ettikleri bir kaide ile, binden ziyade işarat-ı gaybiye-
den ve yüz hâdisatın tam tamına tevafuklarından bir kıs-
mını izhar etmesi, hiçbir cihetle medar-ı itiraz ve mes’uli-
yet olabilir mi ve dine muhalif ve kanuna aykırı olur mu
diye, son posta gazetesinden ve bizi suçlu yapandan so-
ruyorum.
6.
Bir adam otuz sene evvel
(1)
p
án
°SÉn
«u
°ùdGn
h p
¿Én
£r
«s
°ûdG n
øp
e $Ép
H o
Pƒo
Yn
G
deyip efkârında ve haya-
tında bir düstur yapan ve yirmi beş sene gazeteleri oku-
mayan ve dinlemeyen ve on sene Harb-i Umumîyi bilme-
yen, merak etmeyen, sormayan ve on iki sene zarfında
hükûmetin erkân ve vükelâ ve mebuslarının kimler oldu-
ğunu bilmeyen ve dünyanın en hoş mertebelerine
alâka:
ilgi, ilişki, bağ.
âlem-i İslâm:
İslâm âlemi, İslâm
dünyası.
aleyh:
karşı, karşıt.
âlim:
ilim ile uğraşan, ilim adamı.
azap:
ceza, büyük sıkıntı, şiddetli
acı.
bedel:
karşılık.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
cihet:
yön.
düstur:
kaide, esas, prensip.
edip:
edebiyatçı, edebiyatla meşgul
olan.
efkâr:
düşünceler, fikirler, görüş-
ler.
ehemmiyetli:
önemli.
erkân:
rükünler, esaslar, ileri ge-
lenler.
evvel:
önce.
fıkra:
bent, madde, paragraf.
garip:
kimsesiz, zavallı.
hâdisat:
hâdiseler, olaylar.
harb-i umumî:
genel harb, dünya
savaşı.
hilâf-ı kanun:
kanuna ters, kanun
dışı.
hodfüruş:
kendini beğendirmeye
çalışan, övünen.
işarat-ı gaybiye:
Hz. Peygamber,
müçtehit imamlar tarafından gayba
ait verilen haberler, işaret yolu ile
yapılan açıklamalar.
ispat:
doğruyu delillerle göster-
me.
izhar:
gösterme, açığa vurma.
kaide:
kural, esas, düstur.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tereddüde
mahal bırakmayan.
mebus:
halk tarafından seçilerek
meclise gönderilen, milletve-
kili.
medar-ı itiraz:
itiraz sebebi,
kabul etmeme sebebi.
meşhur:
şöhretli, ünlü, herke-
sin bildiği.
mertebe:
derece, basamak.
mes’uliyet:
mes’ul olma hâli,
sorumluluk.
muhalif:
muhalefet eden, bir
fiil ve düşünceye karşı zıt dü-
şüncede bulunan.
mühim:
önemli, ehemmiyet-
li.
mukabil:
karşılık.
neşir:
herkese duyurma, yay-
ma, tamim.
tasannu:
yapmacık.
teşekkürname:
teşekkür bil-
diren yazı, teşekkür yazısı.
temin:
sağlama.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra,
ölçü ve münasebetler içerisin-
de birbirine denk gelme.
ümmî:
okuma yazması olma-
yan, okumamış.
vazife-i imaniye:
imanla ilgili
vazife, iman vazifesi.
vazife-i imaniye ve Kur’âniye:
iman ve Kur’ân vazifesi, göre-
vi.
vükelâ:
vekiller.
zarfında:
süresince.
zat:
kişi, şahıs.
ziyade:
çok, fazla.
ziyade:
fazla, fazlasıyla.
1.
Şeytandan ve siyasetten Allah’a sığınırım.
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 680 | Şualar
1...,670,671,672,673,674,675,676,677,678,679 681,682,683,684,685,686,687,688,689,690,...1581
Powered by FlippingBook