suçum olarak, “said bir risalede demiş: Hilâfetten sonra
ceberut ve fesat olacak.”
ey sathî heyet! Bir işaret-i gaybiyede, bu zamanımızda
maddî ve manevî en büyük bir fesad-ı beşerîyi ve zemini
zirüzeber eden bir hâdiseyi haber veren bir hadisin i’cazı-
nı beyan etmeyi suç sayan, maddeten ve manen suçlu-
dur!
Hem suçlarından diye: “tekke ve zaviyelerin ve med-
reselerin kapatılması ve lâikliğin kabulü, İslâmiyet yerine
milliyet esaslarının konulması, şapka giyilmesi, tesettürün
kaldırılması, lâtin harflerinin huruf-i kur’âniye yerinde
cebren kabulü, türkçe ezan ve kamet okunması, mek-
teplerde din derslerinin kaldırılması, kadınlara erkekler
derecesinde irsiyet ve hak tanınması ve taaddüd-i zevca-
tın kaldırılması gibi inkılâp hareketlerini bid’at, dalâlet, il-
haddır diyen, irtica ile suçludur” diye yazmışlar.
Ey insafsız heyet! Eğer her asırda üç yüz elli milyonun
kudsî ve semavî rehberi ve bütün saadetlerinin programı
ve dünyevî ve uhrevî hayatın mukaddes hazinesi olan
Kur’ân-ı Mu’cizülbeyan’ın tesettür ve irsiyet ve taaddüd-i
zevcat ve zikrullah ve ilm-i dinin dersi ve neşri ve şeair-i
diniyenin muhafazası haklarında gelen ve tevil kaldırmaz
sarih çok âyât-ı Kur’âniyeyi inkâr etmek ve bütün İslâm
müçtehitlerini ve umum şeyhülislâmları suçlu yapmak
mümkünse ve mürur-i zamanı ve müteaddit mahke-
melerin beraatlerini ve af kanunları ve mahremiyet ve
mahrem vechini ve hürriyet-i vicdan ve hürriyet-i fikri
Şualar | 683 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
madan önce “kad-kameti’s-salâh”
ilâvesiyle okunan ezan.
kudsî:
mukaddes, yüce.
Kur’ân-ı Mu’cizülbeyan:
açıkla-
malarıyla akılları benzerlerini yap-
maktan âciz bırakan Kur’ân.
lâiklik:
din ve devlet işlerini birbi-
rinden ayıran, her türlü inanç sa-
hibine karşı tarafsız olarak din ve
vicdan hürriyetini sağlayan sistem,
lâisizm.
maddeten:
maddî olarak.
maddî:
madde ile alâkalı, cisma-
nî.
mahrem:
herkesçe bilinmemesi
gereken, gizli.
mahremiyet:
mahremlik, gizlilik .
manen:
mana bakımından, ma-
naca.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
medrese:
eski dönemde ders oku-
tulan düzenli öğretim kuruluşu.
mektep:
eski dönem ilk ve orta
tahsilin yapıldığı eğitim kurumu.
milliyet:
millete has olma durumu
veya millî olma durumu, ulusallık.
muhafaza:
koruma.
mukaddes:
kutsal, temiz.
müçtehit:
ayet ve hadislerden
şer’î hükümler çıkarabilen, gerekli
bütün ehillik şartlarına sahip olan,
geniş ve derin bilgili din âlimi.
mürur-i zaman:
zamanın geçmesi,
zaman aşımı; zamanla.
müteaddit:
çeşitli, bir çok.
neşir:
duyurma, yayma, tamim.
sarih:
açık, aşikâr.
sathî:
yüzeysel, derine inmeyen,
üstün körü.
semavî:
Allah’tan olan, İlâhî.
şeair-i diniye:
dinin alâmetleri.
şeyhülislâm:
Osmanlılar zamanın-
da din işlerine bakan ve sadra-
zamdan sonra en yüksek vazifeli
şahıs.
taaddüd-i zevcat:
birden fazla ka-
dınla evlenme, birden fazla kadın
alma, çok evlilik.
tesettür:
örtünme, görünmesi di-
nen yasak olan yerleri örtme.
tevil:
yorum, açıklama.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete ait.
vecih:
cihet, yön.
zaviye:
bir zahidin ibadetle meşgul
olmak üzere çekildiği tenha yer,
küçük tekke.
zemin:
yeryüzü.
zikrullah:
Allah’ı zikretme.
zirüzeber:
altüst, karmakarışık,
darmadağın.
âyât-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın
ayetleri.
beraat:
temize çıkma.
beyan:
açıklama, izah.
bid’at:
dinin aslında olmayıp
sonradan icat edilen şeyler.
ceberut:
zorbalık, diktatörlük.
cebren:
zorla, zorbalıkla.
dalâlet:
hak ve hakikatten
sapma, doğru yoldan ayrılma.
dünyevî:
dünyaya ait.
ehemmiyet:
önem, değer.
fesad-ı beşerî:
insanlığın fesadı,
bozulması ve fenalıkları.
fesat:
bozgunluk, karışıklık.
hadis:
Hazret-i Muhammed’e
(a.s.m.) ait söz, emir, fiil veya
onun onayladığı başkasına ait
söz, iş veya davranış.
hâdise:
olay.
heyet:
topluluk, kurul.
hilâfet:
halifelik.
huruf-i Kur’âniye:
Kur’ân’ın
harfleri.
hürriyet-i fikir:
fikir hürriyeti.
hürriyet-i vicdan:
vicdan hür-
riyeti.
i’caz:
mu’cizelik, insanların ben-
zerini yapmaktan âciz kaldıkları
şeyi yapmak.
ilhad:
islâm inancından dönme,
Allah’ın varlığına ve birliğine
inanmayış.
ilm-i din:
din ilmi.
inkâr:
reddetme, inanmama.
inkılâp:
değişme, dönüşüm,
köklü değişme.
irsiyet:
vâris olma, mirasçılık.
irtica:
gericilik.
işaret-i gaybiye:
gaypla ilgili
işaret; Hz. Peygamber, müçtehit
imamlar tarafından gayba ait
verilen haberler, işaret yolu
ile yapılan açıklamalar.
kamet:
farz namazlara başla-