[SonPostagazetesineyazdıranlarınveihbar
edenlerinvemahkemeyimecburedipbizeceza
verdirenleriniltibasları,sehivveyanlışları.]
1.
Yedinci ricada, “Ankara kalesinde dört beş ihtiyar-
lığın ve hilâfet saltanatının vefatı beni mahzun eyledi” de-
miştim. on dört sene evvel eskişehir Mahkemesi bu ke-
limeye ilişti. Ben dedim: “saltanatın vefatı değil, belki hi-
lâfet saltanatının vefatı demişim. siz bir nun’u okumadı-
nız.” sonra sustular.
2.
lâtin harflerinin kabulü değil, belki kur’ân hurufu-
nun dersinin men’ine yirmi sene evvel bir mahrem risa-
lede itiraz etmişim.
3.
otuz kırk sene evvel hakaik-ı kur’âniyeyi müdafaa
için, bütün İslâm müçtehitlerine ve müfessirlerine ittiba-
en, kur’ân’ın irsiyet ve tesettür hakkındaki sarih ayetleri-
ni tefsirim ve dört beş defa hükûmetin tetkikinden geç-
tikten sonra bize iade edilen yalnız tesettür risalesi ba-
hanesiyle kanunen değil, belki kanaat-i vicdaniye ile ba-
na hafif ceza çektiren ve mürur-i zamana uğrayan ve af
kanunları gören ve denizli ve temyiz Mahkemelerince
beraat kazanan birkaç cümleye yanlış mana verip bize ce-
za vermesini haklı gören son posta gazetesi düşünsün ki,
ne kadar o neşriyatta hata var. efkâr-ı ammeyi aldatma-
mak lâzımdır.
4.
nurun bir şakirdinin hususî kanaatini umum nurcu-
lara vermesi ve birisinin hususî bir dostuna yazdığı adî
Şualar | 677 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
şer’î hükümler çıkarabilen, gerekli
bütün ehillik şartlarına sahip olan,
geniş ve derin bilgili din âlimi.
müdafaa:
savunma.
müfessir:
Kur’ân-ı Kerîm’in metnini
tefsir, şerh ve izah eden İslâm âli-
mi.
mürur-i zaman:
zamanın geçmesi,
zaman aşımı; zamanla.
neşriyat:
yayınlar.
sarih:
açık, aşikâr.
sehiv:
hata, yanlışlık.
tefsir:
Kur’ân’ın mana bakımından
izahı, açıklaması.
temyiz:
bir davanın kararının bir
üst mahkeme tarafından tekrar
incelenmesi.
tesettür:
örtünme, gösterilmesi
dinen yasak olan kısımların örtül-
mesi.
tetkik:
dikkatle araştırma, incele-
me.
umum:
bütün.
vefat:
ölüm.
adî:
basit, bayağı, sıradan.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümle-
si.
bahane:
yalandan özür, asıl
sebebi gizlemek için ileri sü-
rülen uydurma sebep.
beraat:
temize çıkma; bir da-
vanın neticesinde suçsuz ol-
duğu anlaşılma.
efkâr-ı amme:
genelin, umu-
mun düşünceleri; umuma ait
düşünce, kamuoyu.
evvel:
önce.
şakirt:
talebe, öğrenci.
hakaik-ı Kur’âniye:
Kur’ân ait
olan ve ondan gelen gerçek-
ler.
hilâfet:
halifelik, Hz. Peygam-
bere vekil olarak Müslümanları
ve İslâmı koruma görevi, İslâm
devlet reisliği.
huruf:
harfler.
hususî:
özel.
iade:
geri verme.
ihbar:
haber verme, bildirme.
iltibas:
karıştırmak.
irsiyet:
vâris olma, mirasçılık.
itiraz:
kabul etmediğini belirtip
karşı çıkma.
ittibaen:
ittiba ederek, tâbi
olarak, uyarak.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
kanaat-i vicdaniye:
vicdanî
kanaat, vicdana ait fikir.
kanun:
yasa.
kanunen:
kanuna göre, ka-
nunca, kanuna uyarak, kanun
yolu ile.
mahrem:
herkesçe bilinme-
mesi gereken, gizli.
mahzun:
hüzünlü, kederli, kay-
gılı, dertli, üzüntülü.
men:
yasak etme, engelleme,
mâni olma.
müçtehit:
ayet ve hadislerden