haddinden tecavüz edip ona kendini benzetmeye
çalıştığını söyleyen divanedir. peygamberimiz Aley-
hissalâtü Vesselâma ittibaı ve sünnetine iktida ma-
nasını anlamamış.
Hata 74:
İslâm tarihinde hiçbir din âliminin Kur’ân-ı Ke-
rîm’i ve hadisleri böyle şahsî fikirlere ve maksatla-
ra alet ettiği görülmemiş ve işitilmemiştir
.
Cevap:
Bunun, bu yanlışında beş vecihle hata var. Hem
kitapları, ulemayı, tefsirleri görmediğine ve mana-i
sarihî ile, mana-i işarî ve mana-i küllî ile hususî
fertlerin farkını anlamayan bir cehalettir. necmed-
din-i kübra ile Muhyiddin-i Arabî gibi binler ulema-
ların küllî hâdiselerine, hatta nefsin cüz’î ahvaline
dair âyâtın mana-i sarihi değil, işarî manalarını be-
yan sadedinde çok yazıları var olduğu malûmdur.
Hem, âyâtın mana-i işarî-i küllîsinde her asırda ef-
radı bulunduğu gibi, bir ferdi bu zamanda ve bu
asırda risale-i nur ve bazı şakirtleri de bulunduğu-
na eskiden beri ulema mabeyninde makbul bir ri-
yazî düsturu olan ebcet ve cifir hesabıyla bir teva-
fuk göstermek, elbette hiçbir cihetle âyâtı şahsî fi-
kirlere alet ediyor denilmez. Ve böyle diyen büyük
bir hata eder. Ve dekaik-ı ilmiyeye ihanet eder.
Hata 75:
Ehl-i Sünnete göre İmam-ı Mahfî ve İmam-ı
Muntazır akidesi batıldır
.
Şualar | 667 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
hususî:
özel.
ihanet:
hainlik, kötülük etme.
iktida:
tabi olma, uyma.
ittiba:
tabi olma, uyma, itaat etme.
küllî:
umumî, genel.
Kur’ân-ı Kerîm:
Kur’ân; Hz. Mu-
hammed’e vahiyle indirilen en son
İlâhî kitap.
mabeyn:
ara.
makbul:
kabul edilmiş, geçerli,
reddedilmeyen.
maksat:
gaye.
malûm:
bilinen, bilinir olan.
mana-i işarî:
yazı ve işaretlerle
ifade edilen mana.
mana-i işarî-i küllî:
umumî, genel
işaretlerle ifade edilen mana.
mana-i küllî:
küllî mana, bütün
mana, umumî mana.
mana-i sarihî:
açıkça anlatılan
mana, açık ifade edilen, anlaşılan
mana.
nefis:
kişinin kendisi, şahsı.
riyazî:
hesapla, matematikle ilgili,
riyaziyeye ait.
sadet:
konuşulan madde, asıl konu.
şahsî:
şahsa, kişiye ait, hususî.
şakirt:
talebe, öğrenci.
sünnet:
Hz. Muhammed’in (a.s.m.)
Kur’ân dışında, Müslümanlara örnek
olan mübarek söz, fiil ve emirleri,
kabulleri veya takrirleri.
tecavüz:
haddini aşma, söz ve ha-
rekette ileri gitme.
tefsir:
Kur’ân-ı Kerîm’i açıklamak
maksadıyla yazılan kitap.
tevafuk:
uyma, uygunluk, birbirine
denk gelme.
ulema:
âlimler, bilginler, ilim sa-
hipleri.
vecih:
cihet, yön.
ahval:
hâller, durumlar.
akide:
iman, inanılan ve itikat
edilen esas, inanç.
aleyhissalâtü vesselâm:
‘salât
ve selam onun üzerine olsun’
anlamında Hz. Muhammed’e
dua.
âlim:
ilim ile uğraşan, ilim ada-
mı.
asr:
yüzyıl.
âyât:
Kur’ân ayetleri.
batıl:
dinde yeri olmayan, dinî
hükümlere zıt.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
cehalet:
bilmezlik, cahillik, ilim-
den yoksun olma.
cifir:
harflere verilen sayı kıy-
meti ile geleceğe veya geçen
hâdiselere, ibarelerden tarih
veya isme dair işaretler çıkar-
mak ilmî.
cihet:
yön.
cüz’î:
küçük, az.
dair:
alâkalı, ilgili.
dekaik-ı ilmiye:
ilmî incelik-
ler.
divane:
deli, aklı başında ol-
mayan.
düstur:
kanun, kural, esas,
prensip.
ebcet:
Arap alfabesinin ilk ter-
tibi ve harflerinin taşıdığı sayı
değerlerine dayanan hesap
sistemi.
efrat:
fertler.
Ehl-i Sünnet:
İslâmı ilk günkü
safiyetiyle kabul ederek dinden
olmayan şeyleri karıştırmayıp,
Hz. Peygamberin sünnetinden
ve yolundan ayrılmayanlar.
hadis:
Hz. Muhammed’e (a.s.m.)
ait söz, emir, fiil veya Hz. Pey-
gamberin onayladığı başkasına
ait söz, iş veya davranış.
hâdise:
olay.