Hata 66:
Şapka fes gibidir. İman ile hiç alâkası yoktur.
İman ise tamamen vicdanî ve kalbî olduğunu Said
bilmekten âcizdir
.
Cevap:
İslâm uleması ve müçtehitleri ve şeyhülislâmlar,
hususan İmam-ı Azam, imanı zedeleyen çok alâ-
metleri ve harekâtları kaydettikleri hâlde, hususan
şapka ve zünnarın (kütüb-i kelâmiyede dahi) ulema-
nın, imanın muktezasına münafi olduğunun ittifak-
larına karşı, böyle sözler yazan ne kadar hata ve
yanlış olduğunu divaneler de anlar. Şapka hakkın-
da itiraznamemdeki beyanat ve risale-i nur’daki
iman-ı tahkikînin harika hüccetleri, said’in “idra-
kinde âcizdir” demesini yüzüne çarpar.
Hata 67, 68:
Şapkanın küfür alâmeti ve devam-ı ısrarı
da dinsizlik olması üzerinde çok durmaktadır. Şap-
kanın giyilmemesi için propagandaya ve kendi ta-
birlerince mücadele ve mücahedeye giriştikleri gö-
rülmektedir
.
Cevap:
İtiraznamemde dört-beş yerinde gayet kat’î bir
surette bu yanlışın ne kadar manasız olduğunu gös-
terir.
Hata 69:
Nur Talebelerinin şapka giymeyerek bere
giydikleri müşahede edilmiştir
.
Cevap:
nur talebelerinin umumu değil, ehl-i takva
olanlar, hususan hayat-ı içtimaiye ile alâkası az
âciz:
zayıf, güçsüz, zavallı.
alâka:
ilgi, ilişki. bağ.
alâmet:
belirti, işaret, iz.
beyanat:
açıklamalar, izahlar.
devam-ı ısrar:
ısrarın devamı, ısrar
edip durma.
divane:
deli, aklı başında olma-
yan.
ehl-i takva:
Allah’tan korkan ve
günahlardan çekinen insanlar.
gayet:
son derece.
harekât:
hareketler, davranışlar.
harika:
olağanüstü.
hayat-ı içtimaiye:
sosyal hayat,
toplum hayatı.
hüccet:
delil.
hususan:
bilhassa, özellikle.
idrak:
akıl erdirme, anlama, kav-
rama kabiliyeti.
iman:
inanma, itikat.
iman-ı tahkikî:
tahkikî iman, imana
dair bütün meseleleri inceleyip
delil ve bürhan ile inanma.
itirazname:
itiraz kâğıdı, itiraz
dilekçesi.
ittifak:
birleşme, fikir birliği
etme.
kalbî:
kalple ilgili, kalbe ait.
kat’î:
kesin, şüpheye ve te-
reddüde mahal bırakmayan.
küfür:
imansızlık, dinsizlik.
kütüb-i kelâmiye:
kelâm il-
miyle alâkalı kitaplar.
mücadele:
savaşma, çatışma,
kavga.
mücahede:
savaşma, müca-
dele.
müçtehit:
ayet ve hadislerden
şer’î hükümler çıkarabilen, ge-
rekli bütün ehillik şartlarına
sahip olan, geniş ve derin bilgili
din âlimi.
mukteza:
iktiza eden, gere-
ken.
münafi:
zıt, aykırı.
müşahede:
bir şeyi gözle gör-
me, seyretme.
propaganda:
bir inanç, düşün-
ce, doktrin v.b. ni başkalarına
tanıtmak, benimsetmek ama-
cını güden ve çeşitli vasıtalarla
yapılan faaliyet.
suret:
biçim, şekil, tarz.
tabir:
ifade, söz.
talebe:
öğrenci.
ulema:
âlimler, bilginler, ilim
sahipleri.
umum:
bütün, hepsi.
vicdanî:
vicdanla ilgili, vicdana
ait, iç duygu ile ilgili, kalbî his
ile ilgili.
zünnar:
papazların bellerine
bağladığı, rükû ve secde et-
meye mâni olacak şekilde beli
dik tutan örme kuşak.
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 664 | Şualar